Bir süredir dostlarım fotoğrafçılıkla ilgili makale yazmamı istiyorlardı. Ben bir otorite değilim. Ne Akademi’de hocayım, ne Ara Güler’im, ne de Adnan Ataç, Merih Akoğul, Erdal Yazıcı, Süha Derbent, Ali Balkı, Reha Bilir, Coşkun Aral, Ömer Yağlıdere, Maruf Şinik ve Timurtaş Onan. Ne de büyük bir sanatçıyım. E bana mı düştü o zaman yazmak? Hani Nasrettin Hoca damdan düşmüş. Herkes bağırmış “Hekim çağırın, adam düştü” “Durun! durun!” demiş Hoca Nasrettin. “Bırakın hekimi, bana damdan düşmüş birini çağırın” 🙂 İşte damdan bayağı sağlam düşmüş birisi olarak sizlerle deneyimlerimi paylaşmak istiyorum. Sürç-ü lisan edersem affola!
Bu, bir insan tarafından çekilmiş ilk fotoğraftır. “Boulevard du Temple”. Fotoğrafçı: Louis Daguerre,
Tarih: 1838 ya da 1839 başları Yer: Paris. fotoğrafçı 10 dakika pozlamak zorunda kalmış o ilk fotoğraf makinasıyla.
AMACINIZ NEDİR?
Evet bu çok önemli. Bir arkadaşım emekli olunca elindeki toplu paradan güzel bir makine almak istedi (Fotoğraf makinesi, fotoğraf makinesi demeyiz kısaca makine deriz 🙂 Raconu böyle veya marka deriz. “Benim Nikon”, “Senin Canon” veya modelle konuşulur. “D80’i uzat abi” gibi :))
Tamam, arkadaşımın fotoğraf çekmeye çok hevesi vardı ama ne yapacağını anlamak için yarım saat kadar sohbet ettim. Doğayı çok seviyordu. Dünyayı çekecekti. Ama özellikle ilgi alanı geniş manzaralarla, çiçek ve küçük böceklerdi.
Önce klasik cepte taşınan bir model önereyim desem de, hem bütçesinin elvermesi, hem de talepleri karşıma iki değişmez bilgiyi getiriyordu.
* Küçük nesneleri çekmek için Makro objektif veya Makro özelliği güçlü bir objektif gerekir. Ama cepte taşınabilen ufak makineler şu an için çok tatmin edici sonuç veremiyor.
* Geniş alanları çekmek. Gözalabildiğine manzaraları. Evet, sizin de bildiğiniz gibi klasik fotoğraf makineleri çok geniş çekemez. Bu nedenle bir aile fotoğrafında bile “Sıkışalım biraz daha yanaşın sığmıyor” deriz. Bunu sağlamak için de geniş açı objektifler gerekir.
Peki Objektif nedir?
Cep telefonlarında fotoğraf çekiyorsanız önünde bir cam vardır. Klasik kompakt makinelerde “vıjjt” diye bir ses çıkarıp dışarı uzayan öndeki cam kesim yine objektiftir. Profesyonel makinelere kaydıkça bu dışarı çıkan cam parça büyümeye başlar. Öyle ki uzağı çekmesi gereken spor ve doğa fotoğrafçıları neredeyse teleskop gibi objektifler kullanırlar.
Ev kullanıcılarının objektifi küçüktür. Şipşak çekimler için yeterli olan bir netliği sağlar. Ancak bir profesyonel makinenin en büyük avantajı bu objektiflerin takılıp çıkarılabilmesidir.
Ne demek bu? Bugün topluluk çekmeye gideceksem geniş açılı bir objektifi, makinenin “Body / badi okunur” denen gövdesine takarım. Ancak bir vapurda kıyıyı çekeceksem, elimdeki objektifin geniş çekmesi bana harika bir manzara vermesine karşın, sahildeki insanları tekneleri görmeme yetmez. O zaman vapurda sudan uzak sağlam bir yere oturur, objektif değiştiririm.
Sanki bambaşka bir fotoğraf makinesi elime almışım gibi bir anda müthiş uzakları görüp net çekebildiğim bir objektifle çalışmak büyük bir zevktir.
Kompakt dediğimiz amatör ve yarı profesyonel makineler objektif değiştiremediği için bunu taklit ederler. Özellikle “zoom (zuum okunur)” yaparken yani uzaktaki bir nesneyi görmek için yaklaşırken o minik makinenin ölecekmiş gibi çırpındığını, objektifinin sarsılıp uzadığını ve ekranda “sallamayın, sallamayın” anlamına gelen bir el çıktığını görürürüz.
Ne olmaktadır?
Teleskopta olduğu gibi arka arkaya yerleştirilen camlarla odaklanarak uzak netliği sağlanmaya çalışmaktadır. Ancak pratikte bu diyelim fiziksel olarak 3X ise sizin makine bunu 6X yapacağım diye içindeki programla hile yapmaktadır. (Enterpolasyon metotlar deniyor buna da. Geometrik bir yaklaşım ve alan ölçüm sistemidir. Neyse yüksek matematiğe girmeyelim :))
Odağı zaten zor tutturduğu gibi, bir de ışık algılaması zayıfladığından daha süratli çekememekte ve elinizi kıpırdatmadan pozu çekmenizi istemekte. Son zamanlarda titreşim önleyici sistemler hem amatör hem profesyonel makinelere ekleniyor ki çok önemli bir ayrıntı olduğunu söylemeliyim. Evet biraz objektif kavramı canlanmış olmalı.
Bebek Fotoğrafı Çekmek
Yine arkadaşlarımdan örnek vereyim. Bir kız bebeği olan arkadaşım hesaplı bir makine almak istiyordu. Amacı bazen kısa videolar da çekebileceği, çantada taşınabilen, minik güzel ana babayı deli eden o şekeri çekmekti. Ayrıca doktorlar flaşlı çekmenin, bebek gözleri gibi hassas gözler için iyi olmadığını söylemişti. Ne yapacaktı?
“Video çekeceğim” dediği an ve bütçe kısıtlı iken profesyonel makineler listeden çıkmıştı bile. Video çekimi dendiğinde hafıza kartı da işin içine giriyor. En az 2GB lık bir hafıza kartı ve minik bir 3 ayak almak gerekiyor. Böylece çekim sırasında hafıza bitti derdi olmuyor. Ve mini üçayağa bağlayıp otomatik çekimle sizde sahneye dahil olabiliyorsunuz. Elbette bir video kamera ile boy ölçüşecek netlikte çekimler beklemeyin. Ancak özellikle Internetten yollama vb. durumlar için bu seçenek daha iyi.
Bebeğin gözlerini korumak ve flash meselesine gelelim. Flaş amatör makinelerde zaten portre fotoğrafının güzelliğini bitiren bir etkendir. Aşırı ışık kırışıklıkları abartır. Burnu çirkinleştirir. Alnı parlatır. Keskin gölgeler oluşturur.
Flaş Yayıcı | Flash Diffuser
Profesyonel fotoğrafçılar için “Flaş Difüzör” (İngilizcesi : Flash Diffuser) denen “Flaş Yayıcılar” vardır. Bunlar Flaşın önünde yarısaydam malzemelerdir. Işığı dağıtarak daha doğal hale getirir.
SOFTBOX
Ayrıca fotoğrafçılar stüdyo içinde softbox denilen büyük ve çift flaşları kullanırlar.
Dış ortamda ise deneyimli fotoğrafçılar ikinci portatif bir flaş taşır, bunu tavana, bir yüzeye doğrultur ve üstten, yandan aydınlatma yaparlar. Sadece makinenin flaşını kullanmazlar. Kısacası flaş basit bir konu değildir. Profesyonellerin web forumlarını okuduğunuzda çektikleri modeli ve kullandıkları ışık sistemlerini nasıl yerleştirdiklerini o dramatik efekti nasıl oluşturduklarını ballandıra balandıra anlattıklarını görürüz. Bu çeşit ışık efektini Photoshop’la elde etmek itici, yapay ve fotoğrafçılığın doğasına uzaktır. Photoshopla yapılacaklar başka şeyler, biz bebeğe dönelim.
Şimdi madem flaş kullanamayacak, bebeğin bulunduğu yeri çocuğun gözlerini parlatmadan aydınlatmalı. En akıllıcası bir halojen lamba olabilir. Güçlü ışık tavandan yansıtılarak daha aydınlık bir ev elde edilir. Ya da benim kullandığım film çekimlerinde gördüğümüz parlak yansıtıcı alüminyuma benzeyen esnek yansıtıcı ekipman çok iş görür. Işık modele değil bir yana yansıtılır. Karşısına yansıtıcı konulur. Model bu yumuşak ışıkla gözeri kırpılmadan doğal halinde bulunurken çekilir.
“Peki neden ek ışık koyuyoruz? Benim salon parıl parıl” diyenlere bebek çekiminin hız istediğini ve amatör makinelerin çok ışığa ihtiyaç duyduğunu söylemeliyim. Bebekler hep kımıldar. Siz onu çekerken daha hızlı çekim modlarına ayarlarsınız fotoğraf makinanızı ve çekim hızı arttıkça birim zamanda gelen ışık azalır 🙂
Neyse bir başka arkadaşım tamamen stüdyoda çalışıyordu. Bu onu ışık konusunda bağımsız kılarken makine konusunda profesyonel ve pahalı modellere itiyordu. Çünkü profesyonel bir modeldeki objektifin netliği fotoğrafçının sanatının en önemli konusuydu.
Peki fotoğraf makinesinde netlik nasıl oluşur?
CMOS
Öncelikle Megapixel kavramına dönelim. Işık objektiften girip fotoğraf makinesinin içine ulaştığında ışığı algılayan bir yüzeye düşer. Bu eski makinelerde fotoğraf filmiydi. Şimdi ise ışık alıcı hücreler bulunuyor. Teknolojisi sürekli ilerleyen bu ışık algılayıcı tabaka çoğu makinede CMOS. Bu bir ızgara gibi minik minik kutular gibi düşünebilirsiniz. Bu algılayıcıda ne kadar çok hücre varsa ve algılayıcı yüzey ne denli büyük oluyorsa karşıdan gelen ışığın görüntünün büyük bölümü kaybolmadan aktarılabiliyor.
Ancak bu iş kusursuz değil. Hepimiz biliyoruz ki bir fotoğrafa yaklaştıkça yaklaşalım, noktalardan, renklerden kısaca pixellerden oluştuğunu göreceğiz. Demek ki bir fotoğrafı oluşturan bu noktaların sıklığı çokluğu detayın zenginliğini sağlıyor. Ancak 5MP’den sonraki her büyüklük ortalama bir insanın çok zor seçeceği uzmanlarınsa kadın modellerin saç tellerine bakıp detay incelemelerle saptadıkları bir ayrıntı haline geliyor.
Makineniz 10 MP’se ne işinize yarar? Poster şeklinde baskı alabilirsiniz ve görüntü bozulmaz. Uzaklardaki bir tabelayı çekip büyütüp okuyabilirsiniz. Böylece objektifinizin izin verdiğinden daha uzak yerleri çekmiş gibi olursunuz. Bir de şu kullanımı var eğer çok yüksek MP sağlayan bir makine varsa diyelim 30MP çekilen bir şehir manzarasından istediğiniz kesimi çıkarıp ayrı bir fotoğraf olarak büyütseniz de çok net olur.
Son olarak yakın zamanda GP (megapixelin bin katı) makinelerden bahsediliyor. Özellikle uyduların kullandığı aşırı detaylı alıcı hücreler uzaydan insanları bile çekebiliyor. Faydası ortada; tek fotoğraf çekilir, o gün o saatte sokakta hangi arabalar var, kim cama çıkmış vs. görünür. Yüksek kapasite bugünlerde şehirlerin terörle mücadelesinde baş aktörlerden birisi oluyor. Yüzlerce fotoğraf makinesi yerine tek bir fotoğraf çekip, o fotoğraf içinde yüz tanıma programlarıyla aranan kişiyi yakalamak daha kullanışlı bulunuyor.
Demek ki ortalama bir kişi bugün 7 MP lik bir makine alsa işine çok yarayacak. Elinde 5 Mp fotoğraf makinesi olan da mutlu çekim yapacak.
Ama şunu karıştırmayalım. “Benim fotoğraf makinem 10MP seninki de mi 10 MP?” demeyin bir profesyonele 🙂 Çünkü profesyonel fotoğraf makinesi içindeki alıcı hücrenin büyüklüğü amatör makinedekinden hem boyut olarak hem kalite olarak fazladır. Aynı 10MP farklı değerlendirilir.
Netliği sağlayan ikinci şey kaliteli objektif. Objektif temiz olmalı ve çekmek istediğimiz nesneye göre ayarlanmalı. Açıklayalım. Uzağa doğru fotoğraf makinenizi doğrulttunuz. Bir ağacı çekeceksiniz. Aradan bir araba geçti. Makineniz otomatik olarak ona odaklandı ve araba net ağaç bulanık çıktı.
ALAN DERİNLİĞİ
Kaynak: http://www.focusontheclouds.com/home/articles/117/aperture-demystified-if-only-just-slightly
Bu basit konu kalın kalın kitaplara ve bayağı uzun hesaplamalara yol açan Alan Derinliği kavramına giriştir. Kafanızı bulandırmayacağım. Kısaca anlatayım. Ben neden amatör makineyi bıraktım? Bir gün baktım ki, bir kalabalıkta istediğim öndeki kişileri net, arkadakileri bulanık yapamıyorum. Amatör makinede bu ayarı yapmak çok zor. 1 metreye odaklan diyorum ileri geri gidiyorum. Yok olmuyor. Sonunda çekip Photoshopla çevreyi bulanıklaştırıyorum kişiler öne çıkıyor ve güzel oluyor. Ama fotoğrafçılar bunu böyle yapmıyor dedim.
Profesyonel makinenin objektifinde iki ayar bulunur. İlki mesafeyi ayarlar. Bununla çevirerek objektifi istediğiniz metreye odaklarsınız. Otomatik netleştirmeyi seçtiyseniz, ikinci ayarlayıcı halka hemen dönüp netleştirir. Ama isterseniz, arka arkaya duran nesnelerden istediğinizi net, diğerini bulanık yapmak için bu ikinci ince ayarı hemen “manuel” olarak elle yaparsınız.
Fotoğraflara güzelliği katan ilk etmen budur. Ancak bu alan derinliği değildir. Alan derinliğinin bir alt maddesidir.
Daha sonra doğru f açıklığını ayarlamak gerekir. Üstteki fotoğrafta da gördüğünüz gibi f değeri 2.8 ve f değeri 32 farklı iki fotoğrafa yol açıyor.
Bir buğday tarlasının fotoğrafına bakarken öndeki başakların net, arkadakilerin giderek bulanıklaşması bize tarifi zor harika bir duygu verir. Fotoğrafçı bu etki için bu bahsettiğim ayarlarla çok uğraşır.
Ancak bir şehir çekecekseniz bir bina çekecekseniz alan derinliği oluşturmak çoğunlukla hoş kaçmaz. Bunun yerine her yeri net fotoğraf istenir. Bulanıklık istenmez.
Uzun bir yazı oluyor ama dikkat edin neredeyse hiç teknik kelime kullanmadan anlatmayı başarıyorum. Umarım keyifle takip ediyorsunuzdur.
DİYAFRAM – APARTURE | PERDE HIZI – SHUTTER
Evet devam edelim. Bir de fotoğraf makinesinde en önemli konu bence gece çekimi ile az ışıkta çekim yapmak.
Amatör makineler objetiflerinin küçüklüğü nedeniyle ışık alma yetileri kısıtlı olduğundan gündüz harika iş çıkarırken gece tozlu kumlu bir görüntüyle çekim yaparlar. Neden böyle olur?
Geldik fotoğrafçılığın püf noktasına lütfen dikkatinizi toplayın. En önemli konu.
Bir sinemaya girdiniz. Işıklar kapanır. Önce her yer karanlıktır. Sonra aniden görmeye başlarsınız. O sırada ne olur? Gözbebeğiniz büyür ve daha çok ışık alır. Aniden telefonunuz çaldı ve hemen dışarı çıktınız ani ışıkla gözler kamaşır. Göz kendisini korumak için süratle büyümüş olan gözbebeğini küçültür. Daha az ışık alıp, görüntüyü düzeltir.
İşte aynı şekilde f ile gösterilen ayar bir objektifin bizim gözümüz gibi ne kadar açık olduğunu gösterir. Buna diyafram açıklığı ya da Aparture denir. Bir baykuş nasıl gece görebilirse, kaliteli objektifler de aynı baykuş gibi daha büyük gözbebeği açılımı yaparlar ve ışığı daha çok alırlar. Bu nedenle az ışıkta bile flaş patlatmadan toz oluşturmadan net çekim yaparlar.
Bir de bazı hayvanlar öyle hızlı görürler ki şimşek hızında görüntü yakalarlar. Mesela bir kurbağa sineği saniyede görüp diliyle yakalar. Onu bu pozda yakalamak isteyen fotoğrafçının saniyenin çok kısa aralığında çekim yapması gereklidir. Ama hiç bir insan saniyenin 1/250 aralığında çekim yapamaz. Bunun yerine makinenin shutter / perde hızı / açılıp kapanma / göz bebeğinin kırpılma hızını, 1/250 yapar, seri modda çekim yapar.
Atletizm, spor karşılaşmaları çekenler, F1 Ralli otomobillerini net çekmek isteyenler, hızla giden bir trenden manzara çekenler, bu şekilde çekim hızlarını arttırmalıdır.
Ayrıca deneyenler görür ki, bu hızda çekim yaparken dünya bir tuhaf olur. Şaşırtıcı heyecan verici bir deneyime dönüşür. Kuşların kanatlarını hiç görmediğiniz açılarda bükülmüş görürsünüz. Suları akarken donmuş buz gibi görürsünüz. Damlaları havada, televizyon çekerseniz aslında nasıl çalıştığını keşfedersiniz. Yıldırım çektiğinizde bambaşka bir dünya karşınıza çıkar. En ilginci süratle giden bir araçta hiç bakmadan seri çekim yapmaktır. Eve geldiğinizde neleri görmediğinize hayret edersiniz.
Photograph © Andrew Dunn, 23 June 2005.
Website: http://www.andrewdunnphoto.com/
Bir de çekim hızının aşırı yavaşlatıldığı durumlar vardır. Yani gözü kırpmadan sürekli aynı yere bakmak gibi. Özellikle, görmüşsünüzdür şehirde giden otomobillerin arkasından takip eden ışıklar, dönen lunapark atlıkarıncasının silueti, akan suların parıl parıl bir buza dönüşmesi. Dans eden çiftlerin siluet olması gibi.
Ama profesyoneller için uzun süreli pozlama demek, az ışık olduğu için bir üç ayak üzerinde yapılan çekim demektir. Mesela bir müzede flaşlı çekim yapamazsınız. Işık az olduğundan önce göz bebeğini açarsınız 🙂 f değerini diyelim 3,5 , 4 gibi yaparsınız. Ama baktınız halen ortam karanlık, pozlama süresini uzatırsınız. Diyelim 1 saniyeye kadar.
Geceleyin de Boğaz Köprüsü çekerken flaş patlatmazsınız. Köprüyü aydınlatacak flaş sanırım olsa olsa bir tanker büyüklüğünde olur 🙂 Bu nedenle 3 ayak üzerine sabitlenen fotoğraf makinesi ile o az ışıkta uzun süre pozlama yapılınca o minik ışıklar büyür netleşir.
ISO AYARLARI
Kaynak: http://digital-photography-school.com/blog/how-to-choose-the-right-iso-for-your-digital-photography/
Bazen uzun süre pozlamak zordur. Mesela müzeler üç ayak izni vermeyebiliyor. Bir gece kokteylinde hem flaş patlamasın, hem çekim olsun, hem de net olsun dendiğinde makinenizin son ayarları bile yetmeyebilir.
O noktada sihirli bir kurtarıcı beyaz atlı prens.. hayır karıştırdık, Gümüş Süvari gelir. Silver adlı atıyla 🙂
O kahramanın adı ISO’dur. Eskiden karanlık çekimler için ışığa daha duyarlı filmler kullanılırdı. Şimdilerdeyse ISO değerini yükseltmek, normalde elde edemeyeceğiniz aydınlığa ulaşmanızı sağlıyor. İyi bir aydınlatmada 100 ve aşağısı olması istenen ISO, karanlık yerlerde 400, 800 hatta 1600 olarak bile kullanılabilir.
“ISO’nun bu kadar iyiliği var da, neden herkes ışıkla, flaşla uğraşıyor. Yükseltelim ISO’yu her ortamda çekim yapalım” diyenlere cevap verelim. ISO tıpkı daha çok parlasın diye yüksek voltaj verilen ızgaraya benziyor tamam ışık artıyor ama cızırtı da artıyor. Yani fotoğraflarda renkli benekler profesyonellerin grain, noise, gürültü, toz, kum gibi terimlerle anlattığı bozukluk oluşuyor.
FİLTRELER
Son olarak profesyonel fotoğraf makinenizin önüne filtre takabilirsiniz. Taktığınız filtreye göre atmosferin rengini değiştirebilir, karlı havalarda düzgün renk ayarlayabilir, fluoerasanlı odalarda mavileşen renkleri düzeltebilir, infrared fotoğraf çekebilir ya da suyun içindeki balıkları arabaların içindeki insanları yansıma olmadan çekebilirsiniz.
ÖZET ve TAVSİYELER
Evet bu anlattıklarımdan yola çıkarak şu makineyi alın diyemeyeceğimi anlamışsınızdır. (Hangi fotoğraf makinesini alayım hocam siz yine de bana bir marka verin diyenlere 🙂
Ama kısaca toparlayalım. Fotoğrafçılığa amatör bir makine ile başlayın. Eğer 5000 poz çekerseniz ve hala çekme arzusu taşıyorsanız profesyonel makine alın. Bu işe profesyonel makineyle başlamak sizi ayrıntı da boğarken, kadrajı ayarlamak, kompozisyon ve fotoğrafın konusuyla ruhsal bir bağ, gördüğünü anlatabilme yeteneğinizi zedeler.
Çoğu uzman arkadaşım bu duygusal başarıyı elde etmek için çok uğraşıyorlar. Amatör bir makine çantada taşınır. İki yıl çantamda taşıdım ve sayısız fotoğraf çektim. Bunun çok faydasını gördüm.
Eğer zaten fotoğraf çektiyseniz ve profesyonel bir model düşünüyorsanız karşınıza Nikon, Canon, Sony, Olympus, Pentax şeklinde giden bir fotoğraf makinesi skalası çıkar. Son araştırmalara göre pazarda en büyük payı Nikon ve Canon almaktadır ve inanılmaz bir şekilde yıllardır kullanıcıları ötekinden daha iyi olduğuna kesin gözüyle baktıkları makineyle çekim yapmakta ve hatta yeni model çıkınca yine aynı markanın ileri modelini almaktadır. 🙂
Size bir tek şey söyleyeyim mi? Halen Ara Güler’in siyah beyaz makinesiyle başardığı o muhteşem fotoğrafları çekmeyi başaramadık. Çünkü kişinin deneyimi ve sahneyi görme kurgulama gücü tüm teknik detaylardan önemlidir.
Dolayısıyla kime sorsanız kendi kullandığı modeli önerecektir. Ben Nikon D80 kullanıyorum ama Canon da kullanırım ya da o an ne varsa. Buna takıntı yapmam. Önemli olan rahat etmenizdir. Elinizin alışmasıdır.
Özellikle kadınlar için hafif makineler çok önemlidir. Objektiflerin bazıları çok ağırlar. Hele yanınızda bir çanta ile gezmeniz neredeyse mecburi, farklı objektifler, temizleme bezleri, hafıza kartları ve filtreler gibi.
Yarı profesyonel makineler düşünülebilir mi? Eğer ucuzsa evet. Yarı profesyonel makineler genelde objektifi değişmemesine rağmen, neredeyse profesyonel gibi ince ayarları olan ve objektifleri büyük güzel makinelerdir. Başlangıç için tercih edilebilirler.
Amatör makinelerde Slim (süper ince) modelleri kadınlar çok seviyor. Bu incecik ve megapixeli yüksek makineler gece çantalarına bile sığıyor. (Dikkat bu firmaların düşüncesi pembe üretmişler makineleri benim önerim değil 🙂 Demek istediğim kadınlar da erkekler de SLR denilen profesyonel makineleri kullanabilir ve kullanıyor da. Ancak kadınların hafif SLR modelleri almaları boyun ve bel ağrıları oluşmadan baştan planlanmaları için çok önemli)
Bu yazı olaya giriş niteliğinde, devamında anlatılması gereken Beyaz Dengesi (White Balance) farklı ortamlarda kullanılması önerilen f değerleri, ters ışık, siyah beyaz çekim, ekipman, bir kaç Photoshop numarası, fotoğrafçılık siteleri, ürün fotoğrafçılığı vs. var.
Kimse benden önce yazmasın 🙂 Yani binlerce fotoğraf makalesinden bahsediyorum. 🙂
SONRADAN EK: Yazının 2. Bölümünü yazdım. Okumaya devam etmek isteyenler tıklayarak fotoğrafçılıkta en çok merak edilen panoramik fotoğraf çekmeyi ve birleştirmeyi anlattığım yazıya geçebilirler.
BÖLÜM2:
Panoramik ve Dev Fotoğraf Çekimi https://www.gunesintamicinde.com/panoramik-ve-dev-fotograf-cekimi-fotografciligin-sirlari-2/
Yorumlarınızı bekliyorum arkadaşlar.
Kaynakça:
Wikipedia