
Sık sık sorulur. Ama cidden detayıyla ilk kez soruldu. İdris Cin bana bir mim göndermiş. “Blog yazılarınızı nasıl hayata geçiriyorsunuz ?” Blog yazarları arasında, zaman zaman bu tür göndermeler olur ve ortak bir konu gündemi kaplar. Bu konu, “Yoksulluk“, “Çevre sorunları“, “Çocuk Hakları” gibi ciddi konular olabileceği gibi “Bir kitap bul 187. sayfasında yazanı yaz” veya “Hakkımda Bilmediğiniz 5 Şey“, ““En Sevdiğiniz Film Sahneleri”” gibi olabilir. Eğer konu bize uyarsa bu gelen mim akımına katılır ve biz de topu arkadaşlara yollarız.
Bir olay anlatarak başlamak istiyorum. Türk blogküresinin ilk blogyazarlarından birisi Nahnu‘dur. Kısa sürede sevilmiş sıradışı yaklaşımları ile takip edilmiştir. İlk blog ödülleri öncesi terasta gördüklerimizle tanışırken ve sunipeyk‘in kim olduğunu kimse bilmezken, birlikte yanına gittik. Nahnu.org’un yazarı Bünyamin bir an bize baktı benim Güneşin Tam İçinde’den Süleyman ve onun da Sunipeyk olduğunu bildi. Hatta adını da söyledi ki halen pek az kişi bilir. (Sunipeyk’in şaşkınlığını görmeliydiniz o ayrı 🙂 )
Bünyamin bana direkt sordu. “28 kategorideki yazıları gerçekten ben mi yazıyordum?” Uzun süre, başka yabancı bloglardan tercüme edip yayınlayan kopyacı bir blog sanmışlar siteyi 🙂 Sonraları şüphelenmeye başlamışlar. Elbette çok güldüm. Bu mümkün değildi. Bir çok yazıyı Türkçe webde ilk kez yazmış olmanın sevincini yaşamıştım. Ama tam olarak ikna olmadığını yüzünden okumuştum. Yıllar geçtikçe bu ilk izlenimler silindi ve herkes birbirinin yazım tekniklerini konuyu sunma tarzını ve nasıl yazdığını çözdü. Bizler kopya yazmayan bir gruptuk. Bunu anladığımızda birbirimizi destekledik ve belki de en dikkatli okuyanlar olduk. Çünkü bir yazarı belki de en iyi bir başka yazar okur.
Böylece yıllar içinde blog yazarı arkadaşlarımın nasıl bir metot izleyerek yazılarını sitelerinden yayımlama aşamasına getirdiklerini merak ettim. Zaman zaman röportajlarda anlattım. Ama hiç bu denli net şekilde sorulmamıştı. Öyleyse bu sitedeki yüzlerce makaleyi oluştururken nasıl çalıştığımı anlatayım.
1) Bana ilhamlar yol gösterir!
İlhamlara açık bir zihnim var. Güçlü bir “konu çaprazlama becerisi” geliştirebilmek için doğrudan ilgilenmediğim konuları da dinlerim. Böylece birbirinden çok farklı disiplinlerdeki bilgi aniden bana bir konu fikri olarak döner.
2) Konuyu İlk Öpen Ben Olmalıyım!
Konuyu seçince Google’da İngilizce ve Türkçe didik didik ararım. Türkçe yazmış birisi var mı? Yazdığı makale güzel mi? Ekleyeceğim bir şey kalmış mı? Eğer kalmışsa, eğer anlatım yeterli değilse yazacağımın bir eşi yoksa “tamam” der başlarım. Eğer kişi güzel yazmışsa yazısına bir tebrik yorumu bırakırım, dostlarıma tavsiye ederim ama ben o konuyu yazmam. 🙂
3) Başlık Parası Kalktı Ama Halen Başlık Önemli
İnsanlar bu konuyu nasıl arar? Ne diye sorarlar? Başlık, konuyu anlatıyor mu? Türkçesi ve İngilizcesi gerekiyor mu? Yaratıcı olduğu takdirde gerektiğinde çok kısa veya uzun başlık kullanmaktan çekinmem bana göre en ilginç başlığım şu olmuştur. https://www.gunesintamicinde.com/%e0%b2%ae%e0%b2%b0/ Çünkü kimse bu başlığı aramaz arayamaz 🙂
4) İlk Cümle Çok Önemlidir
Bir paragraf kadar uzunlukta konuya giriş cümlesi yazarım. Bu paragraf rahat okunsun diye büyük yazılır. Bu paragrafta pek link vermemeye çekici olmaya ve mümkünse “ben” dili kullanmaya gayret ederim.
5) Bir Resim Bin Kelimeye Bedeldir.
Görsel: nimboo | Creative Commons lisansı ile yayımlanmıştır.
Görsel bulmak çok zordur. Nedeni kafamda hayal ettiğim bir görüntü vardır. Veya sezgisel olarak aradığım bulunca evet diyeceğim bir görsel. O görsel ne denli uyarsa okurlarım o denli motive olarak iki paragrafı hızla okuyacaktır. İki paragraf sonra dikkatleri dağılacak ve oraya koyacağım yeni görseli bulacaklardır. Bu yazı sonuna dek böyle gidecektir. Evet bu işin anatomisi var. Sizleri az çok tanıyorum okurlarım.
Peki görselleri nereden bulurum? Hayır Google’dan aramam 🙂 Hemen flickr sitesine girerim. Dünyanın en çok fotoğraf barındıran sitelerinden birisidir ve fotoğraflarını toplumla paylaşmak isteyen telif hakları devredilmiş veya Creative Commons ile fotoğrafçı ismi yazması şartıyla bağışlanmış fotoğraflarda ararım. Bunu nasıl yaparım? Üstte arama kutusuna mutlaka İngilizce terimi yazarım. Sonra Advance / İleri arama sayfasını tıklarım kutunun yanındaki ve sayfada aşağıda Creative Commons etiketli fotoğraflarda aramak istiyorum derim. Karşıma sonuçlar gelir. Ben beğenene dek yani siz bir fotoğraf görene dek ortalama 500-1000 arası fotoğraf gezerim. İster inanın ister inanmayın ama aşağı yukarı her fotoğraf için geçerlidir bu.
Fotoğrafı bulunca iş bitmez. Fotoğrafın iç bilgilerini okurum. Bazı fotoğrafçılar orada All rights reserved yazarlar. Bu yüzden bir kez başım derde girmişti. Fotoğrafçı fotoğrafı CC ile işaretlemiş ve sitede kullandım. Bana bilgi vermeden yurtdışındaki hosting sitemi uyarmış onlar da ceza almamak için bana sert bir uyarı çekmişlerdi. Bu titizlikle bile bu tür olaylar olabiliyor. Derhal fotoğrafı kaldırıp sanatçıdan özür diledim. Aslında suç ondaydı ama ne fark eder?
Bu fotoğrafı bulunca üstündeki size kutusundan daha büyük haline gelir ve kopyalar değişikliklerimi yaparım. Sonra altına sanatçının adını ve fotoğrafın bulunduğu sayfanın linkini eklerim. CC lisansını kullandığımı söylerim. Elden gelen budur. Bunca yıldır daha iyi bir metot kullananı göremedim (Tüm fotoğraflarını kendisi çekenleri hariç tutuyorum ki, onlar webin kahramanlarıdır 🙂 )
6) Wikipedia, Gözüm Benim 🙂
Söylemiş miydim? Wikipedia‘yı kuran Jimmy Wales ile tanıştım ve fotoğraf çektirdim. 🙂 Benim için modern çağdaki bilginin ermişidir bu kişi. İnsanlık tarihinde ilk kez bilgi ücretsiz herkese bedava şartsız şekilde erişilebilir ve sıradan insanlarca oluşturulmuştur. Buna rağmen milyonlarca maddelik devasa bir ansiklopedi onlarca dilde eşsiz bir kaynak ortaya çıkmıştır. İlk kurulduğunda bu online ansiklopedi ile dalga geçen “uydurma haberlerle dolu” deyip kendileri bir cümle eklemeyen kişiler bile, üzerinden geçen her yıl daha iyiye gittiğini şaşkınlıkla görmüştür. Wales’in dediği gibi bir restaurantta elindeki bıçakla bifteğini kesen adamın, boğazınızı keseceğini düşünmezsiniz. Toplum güven üzerine kuruludur. Öyleyse neden bilgi için de birbirimize güvenmeyelim? Giderek daha doğru bilgi kalacak ve kalitesiz bilgi silinip yok olacaktır. Gerçekten de özellikle İngilizce Wikipedia maddelerinin bazıları inanılmaz derinliktedir. Türkçe Vikipedi.org da inişli çıkışlı grafiğine rağmen olgunlaşma sürecinde.
Dolayısıyla anlamışsınızdır. Bu sitede binlerce wikipedia ve vikipedi maddesine bağlantı veya alıntı var. Bu maddelerin bazılarının Türkçe’ye çevrilmesi için çalışmalarımız da oluyor o ayrı.
7) Seni Kapatsalar da Youtube, Benim Video Kralımsın
Bir bilgiyi görmek bambaşkadır. Hele öyle bilgi veren videolar var ki konunun uzmanı bir prof. bir akademisyen veya bir belgesel tam olarak anlatıyor. Bunu yazınıza eklediğinizde yazınız müthiş bir anlatım gücüne kavuşuyor. Videonun yazı içinde gömülü olmasını tercih ediyorum. Kişiye, “git tıkla, izle, geri gel, kalanı oku” demek çok saçma geliyor bana.
Ve youtube kapandığından beri bilgi adına aldığımız yara çok fazla. Herkes bir yolunu bulup girse de, artık dailymotion, vimeo gibi sitelerdeki videoları buluyorum ya da mecbur kalırsam bu sitelere yüklüyorum.
8 ) Kaleydeskop Oyuncak Değildir
19. Yüzyılda TV yokken bir eğlence aracıydı çiçek dürbünü ama o renkler o cümbüş aslında müthiş bir buluştu. Aynı bunun gibi sitedeki kategori bolluğu, “Ne bulduysa yazmış bu adam” anlamına gelmez. Hangi kategori olursa olsun, okuruma yeni bir şey katacaksa o konu yazılmıştır. Şaşırtıcı olan kategoriler için farklı anlatım üslupları ve yöntemleri kullanmamdır. Örneğin hikaye kategorisindeki yazılarımdaki edebi üslupla, bilimsel makalelerdeki terimlere delillere ve kaynaklara dayalı anlatım çok farklıdır.
9) Sessizlik, Sükunet ve Gecenin Karanlığında Büyür Tohumlar.
Gerçekten de yazılarımın bir çoğu geceleyin biter. Bazen bir yazıyı bir yıl boyunca yazabilirim. Nedeni, halen eksik birşeylerin kaldığı hissidir. Sitede 20 yıllık arama sonucu yazdığım yazılar bile var. Tam 20 yıl. 🙂 Bazı yazılar ise sadece bir günde biter. Sıradışıdır, yenidir, kimse anlatmamıştır izler anlar ve aktarırım. Ama yazıları toparlarken, sessiz ve başka insanların bana ilgi yöneltmediği, yalıtılmış ortamları tercih ederim. Böyle bir ortam yoksa meditasyon yaparak zihnimi sakinleştirir, ardından dışarıyla arama bir blok örerim. Yazı bitene dek sürer bu. Bazı durumlarda ise özellikle hikayelerde, aniden cümleler akmaya başlar tam bir ilham perisi durumudur. Nerede olursam olayım, süratle yazmak isterim. Bunun tek istisnası sınıfımdır. Ders esnasında diğer tüm iletişim ve bilgi kaynaklarını kapatır ve sadece öğrencilerime, duygu ve düşüncelerine odaklanırım. Sınfıım kutsaldır ve öğretmenlik işim bu ilhamlardan da önemlidir.
10) Kaynakçam Hipokrat Yeminimdir.
Kaynakçası olmayan bir yazı gördüğümde hep şaşırmışımdır. Bir insan tüm insanlardan uzak doğup büyümediği sürece aldığı bilginin ve üretminin bir kaynağı vardır. Bu kaynağı vermemek gizlemek, kendisini ve yazısını öne çıkarmak, onu yüceltmez aksine küçüktür. Çünkü daha fazlasını araştırmak isteyenler için gidecekleri rotayı silmiştir. Aktarırken yapabileceği hataların anlaşılma ihtimalini yok etmiştir. Başkalarının emeğini yutmuştur. Kaynakça önemlidir. Tüm bilimsel çalışmalarda olması gereklidir. Bu bölümü silmek yok saymak, tıpkı film bitince oyuncuların, emeği geçenlerin yazıldığı o yukarı kayan yazılar sırasında reklamlara geçen TVlerin yaptığı gibi saygısızlıktır.
Son Olarak Bin Naz Aşık Usandırır
Her şeyi tadında bırakmak lazım. Webdeki okuyucu bu makale kadarlık bir yazıyı geçmeye başladığınızda, zaman ayırmak zorunda kalır. Herkesin benim gibi kaliteli okuru yok. Ben cidden çok şanslıyım. Okurlarım didik didik okuyacak kadar birikimli ve dikkatliler. Yazının dozajı, verilen bilginin ağırlığı, terazinin kefesini bir yana düşürmemeli. Tamamen teknik terimlerle dolu bir yazı yazıyorsanız yanlış yerdesiniz, blog yazmak yerine, bir akademide ders vermeniz daha mantıklı olur. Çünkü yazınızı anlayacak ve bundan bir şeyler alabilecek çok küçük bir kitleye hitap ediyorsunuz demektir. Ben bunun yerine okurlarımı bilgiyle adım adım ilerletmeyi seçtim ve ötesini öğrenmek isteyenlere yolları ve kaynakları sundum.
GERİ BİLDİRİM ÖNEMLİDİR.
Sitedeki bazı yazıları yeniden yazdım. Okurlarım aradıkları şu şu şu bilgileri bulamadıklarını söylediler “haklısınız” dedim ve yeniden kurguladım. Yorumlar çok önemlidir. Nereye gittiğinizin sinyalini verirler. Hatta bazen hiç yorum gelmemesi de anlamlıdır. Bir yerlerde hatalı olduğunuzu gösterirler.
KULLANDIĞIM EKİPMAN
Çoğu zaman önemsizdir. Internet bağlantısı olsun ve görselleri düzenleyebileceğim bir program, gerisini ben hallederim. Ama evde modern bir Sony dizüstü ile Asurlular zamanından kalma ama ekranı geniş 🙂 masaüstü arasında gider gelirim. Kısacası “İmaj hiçbir şeydir, bilgi her şeydir.” Beni havalı düşünmek istiyorsanız 16.4 inchlik süper SONY VAIO notebookumla düşünün, halk adamı halimi düşünmek istiyorsanız da külüstürle yazarken 🙂
Toplantılara ve gezilere giderken yanımda Nikon D80 fotoğraf makinemi alırım. Röportaja ise video kaydedici bir cihazla.
Benden bu kadar 🙂