Blog şu anda okuduğunuz gibi kişilerin birinci ağızdan yazdığı sitelere verilen bir isim. Bir blog çoğu kişinin sandığı gibi günlük değil. Seçtiği konuda yazan yazarlar gündelik hayatlarını anlatmak zorunda değiller. Ancak samimi, dürüst ve doğru bilgiler vermeleri beklenen bir şey.
Türkiye’de yıldırım hızıyla açılan blog furyası bizi prensiplerimizi koymaya, “Blog nedir?”i tanımlamaya, pazarlama ve blog ilişkisine, sosyal networklerle bağlantısına ve elbette Web 2.0’ı tartışmaya çağırıyordu. Hali hazırda blog yazarlarının toparlandığı Türk Blog yazarları, Blograzzi, Blogkardeşliği gibi oluşumlar zaten var. Bunlar üyelerin kaliteli fikirleri paylaşmasını ve çıtayı yükseltmesini sağlıyor.
Bugünse (06.11.2007) Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Microsoft Türkiye ana sponsorluğunda Blograzzi, Türk Blog Yazarları, Eğitim İlanları, Yıldız Teknik Üniversitesi IEEE Öğrenci kolu organizasyonuyla oldukça yoğun bir toplantı yaptık. Konferans planlanandan bir saat kadar geç bitti.
Neler konuşuldu? Kimler konuştu? derseniz size inanılmaz bir detayla uzun uzun anlatacağım derim. İçeceğinizi alıp gelmenizde fayda var 🙂
MICROSOFT TÜRKİYE GENEL MÜDÜRÜ ÇAĞLAYAN ARKAN
Çağlayan Arkan’ı açılış konuşmasında oldukça samimi sıcak ifadelerle blog olgusuna yakınlığını dinledik. Özellikle MSN Spaces üzerinde açtığı blogundan bahsederken gözleri parlıyordu ki biz blogcuların çok iyi anladığı ve paylaştığı bir duygu. (http://caglayanarkan.spaces.live.com/)
Türkiye’nin Internet dinamiklerini ve dijital platformda bazı alanlarda geri kalmamıza karşın Microsoft’un sunduğu bazı istatistiklerdeki şaşılacak yükseklikte olduğumuzdan bahsetti. 22 milyon Live üyesi ve 8 milyon MSN Spaces üyesi gibi.
Konuşmasında blog yazarlarının etkileneceği Facebook gibi sosyal networklerden de örnekler verdi. Birçoğunuz Facebook hisselerinin bir kısmının Microsoft tarafından satın alındığını biliyor. Bir arkadaş nedenini sordu.
Çağlayan Bey bu stratejik kararın Live platformuyla bağlantı amacıyla yapıldığını şu anda Live ile entegrasyonun sürdüğünü açıkladı ve X-box gibi bir çok platformu birleştirecek ortak bir çatıya uygun olduğunu ekledi. Elbette Facebook yönetimini devretmeyi istemiyor.
“Türkiye bilgisayarla kalkınıyor” ifadesi gerçekten umut vericiydi. Konuşması sırasında az bilinen Microsoft ürünlerine de dikkat çekti.
- Silverlight, Flash gibi bir platform olan Silverlight, Visual Studio’nun bir parçası olacak,
- Photosynth (Fotoğrafları birleştirip 3 boyutlu nesneler haline getiren çok sıradışı bir program. Bundan bahsetmiştim okuyabilirsiniz. Güzel haber Türkiye’nin Anıtkabir, Sultanahmet gibi bilinen yerlerini 3 boyutlu hale getirmeye başlamışlar ki çok hoşuma gitti.)
- Popfly: Facebook için yazılım geliştirme ortamı
- Live Writer: Bloglara daha kolay yazı ve fotoğraf gönderme arabirim programı
Elbette Çağlayan Bey’i hazır bulmuşken bir istekte bulundum. Google Adsense, gibi Türkiye reklam pazarına süratle girmekte geciktiklerini, ABD ve Kanada gibi ülkelerde üye olunan reklam platformlarının MSN Spaces üyelerince kullanılamadığını, bunun bir çok üyeyi Blogger, Blogcu, WordPress gibi alternatiflere yolladığını anlattım. Bu konuya sanırım artık eğilecekler.
Bir diğer arkadaşın sorusu da önemliydi. Arama motoru olarak Microsoft Live Search’ün arama algoritmasi Google kadar güçlü değil. Microsoft bu konuda neler yapıyor? Cevap ilginçti. İlk kez orada duydum. Arama algoritmasında bir yenilemeden bahsederek Live Search’ü denememizi önerdi. ( http://search.live.com )
TÜRK BLOG YAZARLARI | MERT ULAŞ
Oldukça sempatik bir sunumla Yıldız Üniversitesi’nde derstelerken hocalarının “Dinleyin öğrenin, yarın Silikon Vadisi’ne gittiğinizde lazım olur” sözlerine nasıl güldüklerini anlattı. Ama kader bu ya iki sene sonra kendisine orada bir üniversitede bulmuş 🙂
Mert (ismiyle hitap ediyorum, çalışmalarını bayağıdır takip ettiğimden yakın hissediyorum) Türk blog sahiplerini bir araya getirmeye karar verdiğinde sosyal bir network olan Ning platformunu seçmiş. Ancak her önüne geleni üye kabul etmediğini kendisi de belirtiyor. Çünkü herkes bir hevesle blog açıyor devamı gelmiyor. En azından 3 aydır açık olan ve en az 20 özgün yazısı olan blogları kabul ediyorlar. Bu platformun sunduğu şey diğer blog yazarlarıyla bir kulüpte olmak gibi. Hem diğerlerini tanıyorsunuz hem iletişiminiz güçleniyor. Belli aralıklarla toplantılar da yapılıyor.
Ayrıca Türk Blog Yazarları topluluğunun “UTANÇ DUVARI” adında harika bir çalışması var. Yazılarınızı çalan çöp ve hırsız blogları ekran görüntüsüyle ihbar ediyorsunuz ve telif hakları en azından ayıplanarak korunuyor. (Yıllar sonradan not: Site artık görevini tamamladı ve kapatıldı)
Mert Ulaş’ın konuşmasından en sevdiğim cümleler hatırladığım kadarıyla şöyleydi: “Belki yıllardır topluma okuyun, okuyun demek yerine yazın yazın yazın demeliydik. Çünkü yazan insan okumaya başlıyor. Diğer blogları en çok okuyanlar da yine blog yazarları. Bu açıdan bakıldığında blog yazarlığını kişisel bir gelişim aracı olarak görüyorum. Blog yazarı niçin yazar? En temel olarak samimi şekilde kendisini ifade eder.”
İlgili bağlantılar :
Türk Blog Yazarları : www.blogyazarlari.com
BLOGRAZZI, WEBRAZZI | ARDA KUTSAL
Arda Kutsal’ın başlattığı projeler kadar konuşmalarındaki akıcılık ve sade şekilde yaptığı analizler güzeldi. Bir iş adamı kadar net gördüğü sosyal oluşumları tek tek açıkladı. Belki tümünü bilmiyorsunuzdur.
Youtube, Flickr, Facebook, Myspace, Linkedin, Twitter…
Web 2.0 denen akımın temelde bloglardaki yorum yazmakla başladığını ve içeriği oluşturan üreten ve değerlendiren sınıflandıran etiketleyen kullanıcının yeni bir sosyal ortam oluşturduğunu ifade etti.
İş modeli olarak baktığımızda kullanıcı dediğimiz yere “müşteri” de konabileceğini söyledi.
Böylece Web 2.0 başarı formülü = İçerik + Topluluk + İş modeli
Blogların kişisel kullanımdan giderek daha profesyonel bir tarza kaydığını da örnekledi.
Arda Kutsal’ın dikkatimizi çektiği bir diğer konu reklamcıların blog sitelerine bakışıydı. Blog sitenize reklam almak istediğinizde gelen ziyaretçe sayısı artık birinci etken değil. O gelen ziyaretçiler Google’da alakasız bir şey ararken de gelmiş olabilirler. Önemli kriterler artık şunlar: Siteden gidenler geriye dönüyor mu? Geldiklerinde reklamları algılıyorlar mı? Bu algıya sonucu satın alma gerçekleşiyor mu?
Özellikle reklamcılar için tek bir alana yönelmiş onu anlatan sitelerin daha hedef olduğunu, dağınık, her şeyden bahseden sitelerin güven vermediğini söyledi ki çok haklı.
Önümüzdeki günlerde reklamcıların blogları keşfedeceğini reklam değerlerinin ne kadar yüksek olduğunu anlayacağını da ekledi.
Bir arkadaşımız konuşmasında bir yeri düzeltmek istedi. Web 2.0 paylaşım ve sosyal içerikli bir yapı olarak, bloglarla değil, önce forumlardan başladı dedi. Bu düşünce bence daha doğru bir saptama.
İlgili siteler:
www.blograzzi.com
www.webrazzi.com
KİŞİSEL BAŞARI ÖYKÜLERİ
DEVLETŞAH ÖZCAN, EDA SUNER
İki kadın blog yazarı görmeyi beklemeyen erkek ağırlıklı blog camiası (!) olarak, oldukça eğlendirici ve farklı bakış açılarını dinleme fırsatı bulduk. Diğer konuşmacıların aksine bloglarını teknik bilgi olmadan açmış ve devam ettirmiş, kaliteli içerikleriyle her geçen gün artan ziyaretçi sayısına ve başarıya ulaşmışlar.
Devletşah Hanım’ın sitesi www.devletsah.com kendi sözleriyle anlatacak olursak; Günlük macerası ilkokulda yazısı güzelleşsin diye “Dün şunu yedim bunu yaptımla” başlamış sonraları bir gün eşinin evlilik hediyesi olarak ona site adını (domain name) satın alması ve ilk yemek tarifini yazmasıyla blogcu olarak yayın hayatına başlamış. Zamanla sitesi, video blog içeriği, podcast yayını (bir nevi Internet radyosu diyelim) fotoğraflar ve online yemek dergisi YEMEK-NÂME’yi çıkararak zenginleşmiş.
Gerçekten de sitenin gerek tasarımı, gerek içeriği çok güzel. Bir fotoğrafçı olarak çektiği yemek fotoğraflarının olağanüstü başarılı olduğunu söylemeliyim. Ayrıca Türkçesever olarak “Türkçe Sözlüğü‘nü de kutlamalıyım.
Son olarak Devletşah’ın başarısında tekrarladığı bir anahtar var: “Zinciri kırmamak” diyor. Yani sürekli içerik eklemek, her gün bir iki yazı yazarak öz disiplinini ve ziyaretçileriyle arasındaki bağı kırmıyor. (Aylarca yazmayıp “Ne zamandır yazmıyordum özlediniz mi?” diyenlere veya eski yazıları ısıtıp sürenlere duyurulur 🙂 )
Eda Suner Hanım’sa profesyonel iş hayatından ayrıldığında evde boş oturacağına tasarımlar eşyalar yapmayı yazmaya karar vermiş. Onun için bilinen şeyler biz okuyucular için harika çözümler olmuş. Özellikle evde bulunacak ürünlerle yapılabilecek her şey diyebiliriz.
Başarısının arkasında verdiği ipuçları bence yeni blogcuların iyice dinlemesi gereken öğütler.
“Yazılarıma yorum yazan kişilere tek tek e-mail yoluyla cevap veririm” diyor. “Onlara değer verdiğimi bilirler. Gün aşırı 600′ e yakın blogu gezer yazılanları okurum, yorum yazarım” Bu sözleriyle varlığını hissettirmenin bir blogcunun başarısındaki rolüne dikkati çekiyor.
Hergün 5 civarında yeni yazı yazıyor. Bravo diyorum ki benim genelde 2 günde bir yazı gibi ortalama olarak. Araştırma yapmam ve uzun yazılar yazmam da bunda etken.
“Yeni başlayanlar gazete gibi aynı şeyleri yazmasın. Neyi biliyorlarsa, neyi sevip, nede uzmanlarsa onu yazsınlar”
Elbette bu başarılar iki yazarın TVlerle, gazete ve dergilerle röportajlar yapmalarını sağlıyor.
Telif hakları ihlalleri ise onların da bıktığı bir şey, (benden farklı olarak) “Herkes içeriği kullanabilir ama bir şartla, nereden aldığını yazın” diyorlar. Ancak büyük gazetelerin köşelerinde bile fotoğrafları hatta yemek tarifleri, yazıları izinsiz kullanılabiliyor ve itiraz edildiğinde Google’dan buldum deniyor. Google’da çıkan yazıların fotoğrafların telif hakkı bitmiyor elbette.
Gerek Devletşah Hanım gerekse Eda Hanım bence gerçekten de başarı örnekleri olarak iyiler. Bundan şu çıkmasın nice güzel blog sitesi var. Ancak bir çoğunun sahibiyle tanışıyorum ki teknik bilgileri olan insanlar. Başarı web tasarım uzmanı olmadan bu denli güçlü içeriği bu kalitede sunmakta 🙂
Son olarak Devletşah Hanım’ın bir cümlesi çok güzeldi tam Örümcek adam mottası gibi hani hep der ya örümcek “Büyük güç, büyük sorumluluk getirir” diye. İşte blog yazarları için şöyle diyor:
“Yazdığınız sorumluluk getirir.” Ne güzel bir uyarı. Ben bu sözün altına imza atarım. Yazmaktan vazgeçtiğim belki yüze yakın konu var, insanlara zarar vermemek adına. Bilmediğimi yazmaktan kaçınıyorum ve önerdiğim şeyleri mutlaka denemeye çalışıyorum.
İlgili Siteler:
http://www.devletsah.com/
YEMEK-NÂME | Yemek Dergisi
http://www.edasuner.com/
WEB 2.0 ve SOSYAL AĞLAR | ALEMŞAH ÖZTÜRK
Alemşah’ı yıllardır forumlardan ve sitesi Antifit‘ten tanırım. Çok ama çok başarılı bir tasarımcıdır. Yurtdışında ülkemizi tasarım dalında temsil etmiş bir çok organizasyonda danışmanlık ve jürilik yapmıştır.
Sunumu da oldukça kaliteli ve ufuk açıcıydı. Önce tek tek sosyal networkleri irdeledi. Twitter gibi anlık olarak ne yaptığınızı anlattığınız sitelerden Linkedin iş hayatı bağlantılarına kadar.
Kısa kısa anekdotlarımı aktarayım.
Etiketlerle tanımlanan içeriğin aslında size özel, herkese açık gibi bölündüğünü ve daha önce profesyonel şekilde etiketlenen içeriğin halkın tanımlamasına dönüştüğünü ifade etti. Bu sosyal sınıflandırmayı Folksonomy / Sosyal Sınıflandırma olarak belirtti ki güzel bir İngilizce kelime, anlama çok uygun.
Sizin bir çocukluk fotoğrafınız var ve bir arkadaşınızla çekmiştiniz. Sonra o arkadaşınızı kaybettiniz. Hayır o arkadaşınızı değil fotoğrafınızı bulmanızı sağlayan 🙂 fotoğrafa etiket veren arkadaşınızın, sizin adınızı da eklemiş olması. Böylece sizin dışınızda gelişen etiketleme, size ait içeriğin oluşmasına ve bulunmasına da yol açıyor.
Facebook üzerinden Türkiye networkünü ve bu networkte kendisiyle bağlantıda olduğu insanları gösterdi. İşin ilginci bu bağları oluşturan şey, sitenin size formlarla sorduğu sorular. Böylece devasa bir örümcek ağı yakınlık derecesine göre oluşuyor.
Facebook’un fırsatlarla dolu bir yer olarak algılanması gerektiği üzerinde durdu. Eğer isterseniz belli bir şeyi sunmak için gruplar oluşturabilirsiniz ya da aplikasyon dili ile çeşitli programcıklar yazarak gelir elde edebilirsiniz.
Yakın zamanda Facebook diline karşı Google’da Open Social platformuyla bir çok network arasında aynen çalışacak bir uygulama geliştirme sistemini de duyurdu ki bunlar programcılar için çok yeni ve bakir fırsatlar.
Sözlerinden en aklıma takılanı şu oldu: “Eskiden herkes kendi sitesini programlardı. Şimdiyse tüm sitelerde geçerli olacak diller geliyor”
İlgili Site:
http://www.antifit.com/
INTERAKTİF YAKLAŞIM | MURAT BUYURGAN
Okumaktan yoruldunuz mu bilmem? ama ben yazmaktan yorulmadım. Devam ediyoruz. 🙂
Bloglar bir medya gücü müdür? diyerek başladı Murat Bey, özellikle konuşmasında en çarpıcı olan şirketlerin bir web sitesi açıp her şeybitti sanarak memnun olmalarıydı. Oysa sitenin vizyon, misyon olarak giden menüleri kimi ilgilendiriyor daha çok şirket sahibini.
Günümüzde herkes yurtdışında olduğu gibi o şirketin genel müdürünün bir blogu olmasını istiyor. İnteraktif forumlarda pazarlama stratejileri geliştirmelerini, Google’da kendilerini aratınca en üstte çıkan blog sitesiyle anlaşıp reklam vermelerini ve eğer o görülen bir şikayetse çözmelerini bekliyor.
Kısaca herkes şirketlerden Web 2.0 tarzı sosyal ve interaktif bağlantılar istiyor.
Türkiye’de bir şirketin her isteyenin yorum yazabildiği bir şeye tahammül etmesi neredeyse imkansız geliyor bize. Oysa yurtdışında paha biçilmez bir eleştiri hediyesi olarak görüyorlar bunları kendilerini anlatıp sevdiriyorlar. Düşünsenize İran Cumhurbaşkanı Ahmadinejad’ın görüşlerini sürekli anlattığı bir blog sitesi var. (İnanmıyorsanız bir bakın, üstte İngilizce ve Fransızca seçenekleri var üstelik: http://www.ahmadinejad.ir/
Bizde bir devlet adamının blogu olduğunu duydunuz mu?
Murat Bey’e dönelim konuşmasında çarpıcı örnekler sundu. Yazdığı yazıların içinde geçen kelimelerin nasıl ilk sayfada hemen ilgili kurumun altında göründüğünü gösterdi. Aynı durumu ben de yaşıyorum. AÇEV’le ilgili yazdığım makaleden dolayı herkes sürekli benden telefon ve adres istiyor ve beni AÇEV kuruluşu sanıyor, yazı içinde anlatmama rağmen.
Bu neyi gösteriyor? Arama motorundan arayıp gelen kişi gördüğünü olduğu gibi kabul ediyor. Kim olduğunuza bile bakmadan içeriği tarıyor işine yararsa alıyor ve gidiyor.
Bu da arama optimizasyonları çok düzgün olan bloglara muhteşem bir güç veriyor. Çünkü bloglar genelde Google aramalarında en üstlerde yer alıyor. Şimdi şirketlerin ve kurumların neden blog açması gerektiğini anlıyor muyuz? Sadece halkla ilişkiler için değil, arama sonuçları için de. Bir kaç firmaya para ödeyerek sahte backlinklerle en üste çıkarak görünmekle olmuyor yani artık.
Elbetteki bloglar hep bir risktir. Çok kişisel yazılardır. Yoruma da hataya da açıktır ama kazançları da buna bağlı olarak çoktur.
Murat Buyurgan’ın blog yazarlarına öğütleri ise, ziyaretçi topluluğu oluşturmanın zaman alacağı, okuyucuları az olsa da yazmaya devam etmeleri, bir yazıyı yazdıktan sonra mümkün olduğunca silmemeleri, değiştirmemeleri, illaki sileceklerse üzerini çizerek sildiklerini göstermeleri
Son olarak şu anda sosyal bir devrim yaşadığımızı ve blogların bu devrimin bir unsuru olduğunu ifade etti.
İlgili Site:
www.muratbuyurgan.com
PAZARLAMA İLETİŞİMİ VE BLOG | A. SELİM TUNCER
Geleneksel iletişim şekillerini, yukardan aşağıya buyurmacı iletişimle yatay iletişim örnekleri çok güzel olan Selim Bey’in sunumunda iletişim tanımları düşündürücüydü.
Özellikle Interneti yatay iletişim olarak tanımladığında, web 2.0’ın getirdiği söz söyleme hakkını ve senin yorumuna karşılık benim yorumum iletişimini netleştiriyordu.
İletişim kaynak ve alıcı arasında üzerinde anlaşılmış bir kodlama ile bilgi transferidir. Konuşurken anlam yüklediğimiz ortak sesleri çözümleyerek dinliyoruz. İşte dilin önemini anlatan en harika örnek. Konuşurken iletim kanalı havayken, bizim için Internet oluyor bu sanal dünyadayken.
Pazarlamanın ikna üzerine kurulu olduğunu bunun güçlü iletişimle mümkün olduğunu pazarlarda alışverişin demokratik bir olay olduğunu hiyararşiyle yönetilen pazarların verimsiz olduğuna da değindi.
Selim Bey, bir insanın bir şey sahip olmak için çalabileceğini, borç edebileceğini, rica edip alabileceğini ya da bunlara en güzel alternatif olarak bir şey verip, birşey alabileceğini hatırlattı. Pazarlamanın temel ilkelerini webe uyarlayarak sunduğu konuşması ufuk açıcıydı.
Selim Bey’in en güzel cümlelerinden birisi “Blog iyi insanların işidir. Bir kere vericilik istiyor, samimiyet istiyor, süreklilik istiyor. Sorunlu bir insanın bir blogu profesyonel yardım almadan uzun süre götürmesi hiç kolay değil.
İlgili siteler:
http://selimtuncer.blogspot.com/
BAŞARI ÖYKÜLERİ |
FİKİR ATÖLYESİ VE MARKETALLİCA
Çok eğlenceli bir kapanıştı. Bol bol güldük. Doğrusu neden güldünüz derseniz ne not tutabildim ne hatırlıyorum 🙂 Tek bildiğim Fikir Atölyesi ile tanıdığımız Tunç Kılınç derin ve müthiş bir hatip, yazılarını okurum ve yüzyüze daha seri cevaplar verebildiğine şahidim. Marketallica sitesi sahibi Özgür Alaz ise hepimizin tanıdığı “Google Bize Logo Yapsana” projesinin fikir babası. Daha yaptığı pek çok projesi olan zehir gibi bir genç.
Söylenenler kelimesi kelimesine tam böyle olmasa da yazayım. (Ama bir daha ki toplantıya lütfen siz de katılın! İtiraf edeyim bu uzunlukta bir yazıyı yazmak bayağı yorucu oldu 🙂 )
* Herkes birgün 15 dakikalığına ünlü olacak.
* “Arama motorlarına göre başlıklar ve içerik hazırlamak yapaylıktır” (Tunç Kılınç)
* Bloglarla para nasıl kazanılır? dedik. Orijinal bir fikri projesi olan yazmasın gidip yapsın dedik!
* “Blog yazarlığı algıyı yönetmektir” (Tunç Kılınç)
* Blogların geleceği ne olacak? dedim
* “Blogda reklam banneri koymaktansa verin ürünü deneyeyim, bir kaç arkadaşım denesin, memnun kalırsak ben izlenimlerimi yazayım. Blog reklamı böyle olmalı” (Tunç Kılınç)
* “Online sosyal networklerin asıl pazarlama potansiyeli konuşmak değil dinlemektir.” (Muhteşem bir sözdü Tim Manners, www.reveries.com)
İlgili siteler:
www.fikiratolyesi.com/
www.marketallica.com/
KONFERANSTAN VİDEO
http://video.msn.com/video.aspx?mkt=en-us&vid=b022e6bb-0515-4675-8aef-a74b5126ed8f (Teşekkürler Scar Tissue)
Kaynakça:
http://www.blogkonferansi.com/