Çizgi roman dünyasına girişim eğlenceli bir öyküdür. Küçük bir çocukken ilkokula geç başladığım için berbat bir okuyamama ve tembeller sırası denen o üçüncü sırada yerimi almaya gitmek her gün bir eziyetti. Neyse ki, bir gün komşumuz olan bir öğretmen benim ve muhtemelen sizin de 🙂 kaderinizi değiştiren garip bir şey yaptı. Bir La Fontaine fablı verdi ve annemin yanında “Bunu oku, bana geri getir ve okuduklarını anlatacaksın” dedi. Hayatta en zorlandığım bir kaç gün sonrasında okudum ve çok ama çok hoşuma gitti. Ünlü karga ve tilki öyküsünü de ilk okuyuşum böyledir. Kitabı geri götürdüğümde “Başka kitap vereceğim hemen gitme” dedi. Sonraki kitapları evet onlarca kitabı almaya kendim koşarak gittim. Benim için bir kader insanı olan komşu öğretmenime en derin minnettarlığımı sunarım.

martinyeniden.jpg

Evet ne diyordum çizgi roman, ne gariptir ki öğretmenin oğlu ve bir arkadaşı tüm çabasına rağmen kitap okumayı sevemedi. Böylece bana bir gün ellerindeki içinde çok resimleri olan bir hikaye kitabını verdiler ve beni aldattıklarını düşünerek karşılığında daha kalın bir klasik romanımla değiş tokuş yaptılar. (Değiş tokuş derdik bu kelime halen yaşıyor mu?). Sanırım onları da sevgiyle anmalıyım, çünkü beni aynı zamanda çizgi romanla tanıştırdılar.

Çizgi roman maceram yüzlerce Texas, Tommiks okuduktan sonra daha derin öyküler, daha güçlü çizgiler aramamla beni Zagor’a, Kızılmaske’ye, Zembla’ya en sevdiklerimden Mandrake’ye götürdü. Tümünü alacak paramız olmadığı için müthiş bir çizgi roman taciri olmuştum! Yanıma aldığım yüz çizgi romanla(bir kısmını küçük kardeşim taşıyordu canım) yaşadığım mahalleye komşu üç mahalle gezerdim. Bu geziler bir çok arkadaş kazandırdı, bir çok kural öğretti bana. Kimi insanlar sadece Zagor okurdu, kimileri sadece yeni görünenleri, kimileri ısrarla okuduklarının devamı olan sayıları bulup getirmemi isterlerdi. Bu sayıları nerelerden nasıl bulduğum ise bambaşka bir öykü.

Aylar ilerledikçe kitap koleksiyonum çok büyüdü. Ama yanlış bir izlenime kapılmanızı istemem. Daha 5. sınıfta tüm dünya klasiklerinin ülkemizdeki kopyalarını okumuştum. Ortaokul yıllarım ise bir sürü siyaset, din ve dünya kitabı okumakla geçti. Bazı günler, bir günde bir kitap bitirirdim. İçimden bir ses “Gelecekte zamanın olmayacak, şimdi oku” diyordu. Kabuğumdan çıkacağım yıllara dek okudum. “Bu kadar çok okuyan ve kendisi de hikayeler ve şiirler yazan biri için, neden çizgi roman? Ne anlam ifade ediyordu?” diyebilirsiniz.

Çizgi romanın pek bahsedilmediği bir yer vardır insan algısında. Hareketsiz kareleri kendi beyninizde renklendirir, hareketlendirir hatta seslendirirsiniz. Çok ilginçtir ki çizgi roman okuduğunu bildiğim bir çok kişi, çok ciddi işlerde ve yaratıcı çalışmalarda yer alır. Çünkü beyin düz yazıya yeni bir boyut katarken, sadece kendi görsel hayal gücü içinde düşünür. Yazarın tasvirlerini hayal etme beceriniz ne derece yüksekse kitaptan o kadar keyif alırsınız. Çizgi roman ise size yeni hayal temelleri verir.
Evet hikayeye devam edelim. Yıllar geçtikçe daha modern zamanlara ait Alaska, Silver Surfer, Hulk, Fantastik Four, Superman, Spiderman’ler çıktı. Tümünü okudum dersem şaşırmayın. Binlerce çizgi roman ediyor ama okudum 🙂

Bir süre sonra, çok özel sayılar dışında tekrar ettiklerini hissettiğimden birer birer okumayı bıraktım. Sonra yeni bir soluk olarak Conan geldi. Türk insanı nedendir bilinmez muhteşem bir tutkuyla Barbar Kimeryalı’yla Kush kıyılarından, Fildişi kulelere, krallığını kuracağı zamanlara kadar bazen Red Sonya’yı hayran hayran süzerek okudu durdu.

Çünkü hikayeler acımasızdı. Gerçek gibiydi ve öykülerin derinliği yüksekti. Sonra şaşılacak bir şey oldu. Atlantis adında bir çizgi roman duydum. Herkes ondan bahsediyordu. Aldım ve okudum. Nefesim kesilmiş bir halde bir daha okudum. Ama devamı yoktu. Kitaplarımı sırtlanıp tüm arkadaşlarımı gezdim ve aradım. Kimse de yoktu. Meraklı bir arayış başladı.

Böylece çizgi romanda en kaliteli senaryo, en derin entellektüellik, en güzel sanatsal tarih anlatımı, en iyi turistik rehber ve birbirinden farklı en uzun soluklu çizgi roman olarak seçtiğim Atlantis’e başladım. (…and Oscar goesss to Atlantis!) Bizden önce yaşamış bir uygarlığı anlatıyordu, zamanında yok olmuş ve şimdilere sadece bir kaç üssü kalmış. Kahramanımız Martin Mystére bir arkeologdu. Çevik bir insandı. Manhattan’da yaşıyordu ama tevazuyu elden bırakmıyordu. Böylece yüzden fazla sayısı çıktı. Tümünü buldum, bulmak ne kadar zor olsa da, asla başka kitaplarla değiştirmedim, bir kaç arkadaşım dışında okumak için bile elletmedim. 🙂 O zamanlar benim kutsal kitap dizimdi Atlantis.

Sonra kabuğumdan çıkıp delice kitap okumayı bıraktım. Hayat akıp geçiyordu, dünyayı keşfetmeliydim. Spor yapmalıydım gezmeliydim. Bu dönemim bir sonucu olarak o muhteşem koleksiyonu yok bahasına sattım. Sonra seri ara verdi. Yayıncılar kapandı. Yıllar sonra bir çok yayınevi eserleri bastı. Yine kapandılar. En sonunda lal kitap “maaşallah diyeyim :)” uzun soluklu şekilde, kaçırdığımız senerlerde yurtdışında yayınlanmış kitapları ve yeni çıkanları bizlere ulaştırdı.

Benim Martin Amca’yı her anlatışımda ilk sayıların artık bulunmasının neredeyse imkansız olduğunu söylemem herkeste hüzün yaratıyordu. Oysa bunlar klasikler gibi zaman geçince eskimeyen eserlerdi.

martinklasikkapak.jpgSize muhteşem haberim bu. Lal kitap, Martin Mystére serisini ilk sayısından itibaren yeniden basmaya başladı. Bizleri yormamak için 4 kitabı birleştirip tek cilt yapıyorlar. Kütüphanelerimizde yerini alabilecek en güzel şekilde bu.

İlk cildi hemen aldım. Bu dört öykünün isimleri şöyle : Gecenin Sırları, Ra’nın İntikamı, Nuh’un Gemisi, Lanetli Soy.

Evet şaşırmayın Nuh’un gemisi. Türkiye’nin 80’li yıllarında daha soğuk savaşın izlerinin yer yer verildiği bir atmosferde Süleyman Arif ve CIA ajanlarıyla bayağı heyecanlı ve şaşılacak bir yorumla bitiyor. Dinleyeceğiniz en ilginç Nuh’un Gemisi yorumu. Israr etmeyin anlatmam 🙂

Elbette sahaflarda bu kitaplar daha ucuza hiç okunmamış paketinde bulunabiliyor. Ben Kadıköy’de yıllardır Çizgi Sahaf’tan alıyorum. Kadıköy İş Merkezi’nin en alt katından.

Sizleri de bu muhteşem seriye başlamaya davet ediyorum. Önünüzde yeni bir dünya açılacak.

Not: “Martin Amca, Martin Amca” dememin esprili bir nedeni var. Martin Mystére giderek yaşlanan tek çizgi roman kahramanı. Gerçek bir insan gibi, her şey bizimle aynı şekilde geçiyor kitapta. Bu diğer hiç bir çizgi romanda yok. Diğerlerinde kahraman on bin macera yaşasa hep aynı yaştadır. Elbette zaman geçip yaşlandıkça ve güzel kadınlar karşısına çıktıkça kendisini içinden Martin Amca diye çağırmaya başladı ve bu oldukça ironik bir Peter Pan kompleksini de yansıtıyor. Yani büyümeyi reddeden çocuğu 🙂
Okudukça böyle çok gerçek, insanlara özgü karakter derinliklerini bulacak ve sürekli okuyuculara özgü bir sevgiye kapılacaksınız.

Ah unutmadan daha önce çok detaylı yazdığım Martin Amca makalelerim var.
Eğer konuyu sevdiyseniz okumanızı tavsiye ederim.

GÜNEŞİN TAM İÇİNDE » Martin Mystere / Atlantis
GÜNEŞİN TAM İÇİNDE » Murchadna / İnanılmaz Silah
GÜNEŞİN TAM İÇİNDE » YVES KLEIN MAVİSİ VE MARTİN AMCA

TAKİP İÇİN HARİKA BİR ZAMAN! ŞİMDİ!