Bu makale blog sitelerinden gerçekten gelir elde edilmesi için yeni modeller ve okuyucunun bundaki rolü üzerinedir.
Geçenlerde ağaç şeklinde açılan bir web menü eklentisi/plugini bakıyordum. Güneşin Tam İçinde’nin tema yapısı hemen hemen oturdu ama yine de nasıl geliştireceğime sürekli bakıyorum.
Sonunda bir eklenti buldum. Kişinin İngilizce sayfasında duygusal anlar yaşanıyordu. Hazırladığı menü programı binlerce site tarafından indirilen, uzakdoğulu yazar arkadaşımız taşınıyordu. Okumak için gittiği Kanada’dan tekrar Singapur”a dönmesi gerekiyordu ve çok üzgündü. Doğrusu İngilizce bilmek bu noktada gerçekten hoş birşey, dünyayla bağınız kuruluyor ve bir program almaya gittiğim sitede kişiyle aramda derin bir bağı böylece hissettim.
Dünyayı algılayışındaki cömertlik, yazdığı birçok programı ücretsiz dağıtması ve sözünü bile etmemesindeki alicenaplığın yanısıra yaşamını özetleyişindeki sevgiyi görmemek mümkün değildi. Onu teselli etmek için bir şeyler yazdım. Hayat hakkında ve ayrılacağı dostları hakkında. O sırada sayfadaki mesajlar dikkatimi çekti. Israrla şunu soruyorlardı. “Donate” tuşu nerede?” İngilizce bahşiş, bağış anlamlarında olmasına karşın, webdeki anlamı yardımlaşma, bir ürünün devam etmesi, daha iyi olması için ziyaretçilerin yaptığı destek bağışlar anlamına geliyordu.
Yazar her zamanki utangaçlığı ile “bilmem, düşünmedim eklemeyi siteye” diyordu. Doğuya özgü mahcubiyetle emeğine bedel koymaya utanıyordu. Çünkü doğuda misafir ısrarla çağrılmadıkça sofraya oturmaz, zorlanmadıkça yemez, hatta “tokum” der. Buna karşın ev sahibi için konuk kendi evladından, kardeşinden kıymetlidir. Öyle ki, çölde bir yaralıya yardım eden bedevinin hasta iyileştikten sonra devesini çalıp kaçarken ardından bağırdığı cümleler manidardır. “Devem sana helal olsun. Ama ne olur bu olayı kimseye anlatma. Eğer anlatırsan herkes hırsız korkusuyla bir daha yaralılara el uzatmaz”
Evet bizlerin kültürü böyledir. Sosyal yardım kültürümüz güçlüdür ve içimizde sağlığı iyi olanın, fakir de olsa onurla başını dik tutması alışık olduğumuz bir durumdur. Yani sadaka istemek bizim onurumuza dokunur ve bu durumdaki kişinin hakikaten zor durumda olduğuna inanırız. Çünkü sahtekarlıkla dilenenler bile bize göre düşkündür.
Neyse programcı arkadaş sonunda Batlılı ziyaretçilerin tekrar tekrar “Donate” tuşu koymasını istemisiyle bu düğmeyi sitesine koydu. Çünkü hayatında çok ciddi bir zamanı işleri dışında insanlara gerekecek bu çalışmalar için ayırıyordu ve para kazanmak olmadan bu dünyada yaşamak imkansızdı.
Bu girişten anladığınız gibi işini düzgün yapan insanlar dilenmez, yalvarmaz Allah ne verdiyse yer, yaşamlarını sürdürürler. Bu konu blog yazarlığı olunca da durum değişmez. Onurlu oldukları için hile hurda yapmak akıllarına gelmez. Gidip Google Adsense reklamlarına hileyle tıklanmasını istemezler. Tavsiyeleri sahtekarlıkla doldurup yüzlerce dolar kazanmazlar.
Blog yazarlarının şu an kullandığı modellere bakalım.
1) Klasik şekilde Google reklamları, Google bağlantıları. Google araması.
Eğer siteniz çok ziyaretçi alıyorsa, günde 20 – 30 bin gibi işe yarar. Günde 2000 ziyaretçi bile birşey kazandırmaz. Tecrübeyle sabittir.
2) Bağlantı kiralama. / Textlink
Site üzerinde başka bir siteye link verme. Bu link “nofollow” takısı olmadan verilir. SEO açısından Google PR’nız yüksekse karşı taraf bundan fayda edinir. PR’ı yükselir veya ziyaretçisi artar.
3) Siteden reklam alanı kiralamak
Sayfada genelde dünyada ortak bir görüşle “250×250 pixellik” kutularla burası kiralık der ve sitesinin ziyaretçi yoğunluğuna göre bir fiyat biçer.
Türk blog sitelerinin yüzlercesini sürekli takip ediyorum özellikle orijinal yazıları okuyorum. Neredeyse hepsinde Google reklamları görüyorum çok okunanlarda bağlantı kiralamada gördüm. Ama bu kadar.
Bu aralar Google reklamlarından elde edilen gelirler inanılmaz azaldı. Bir kehanet gibi bu konuda ilk kez yazdığımı ve topluluğa duyurduğumu söylemeliyim. Düşündüklerim birer birer gerçekleşti ve ayda yüz binlerce kez okunan bloglar kazançlarında düşüş yaşadı. Oysa bir bilgisayar dergisi ya da kültürül dergi 40 bin satsa neredeyse manşetten veriyor. Derginin aylık olarak aldığı reklamı hiç dile getirmeyelim. Kısacası yüz binlerce reklam gösterimi ve kazanç çok az. Ama Google reklamları dünyada böyle değil. Ayda 3000 – 4000 dolar kazanan bloglar var. İnanılmaz değil mi?
Türkiye’den “reklamz” ile görüştüm ama şu an için aldığım tıklama başı ücret tarifesi, durumun Google’dan daha da düşük olduğunu gösteriyor. Hatalıysam lütfen düzeltsinler. Ancak bana gönderilen oranlar böyleydi.
Bloglama projesinden bu açıdan çok umutluyum. Şu anda bloglama projesindeki tek gördüğüm hata şu: Eray Bey, reklamverenlerin tek konuda uzmanlaşmış blog istediklerini söylüyor.
Mesela yemek konusunu yazan, sadece yemek yazan blogda, “mutfak robotu” reklamı verecekler, “makarna reklamı” veya “margarin reklamı”. Çok mantıklı değil mi? Evet.
Peki kaç tane yemek blogu var. Belki yüzlerce, en son gördüğümde bu kadar çoktu. Fakat cidden izleyici bağlılığı olan okuyucuları yoldan geçerken uğramayan (Google’dan gelerek bulmayan) orijinal yemek tariileri veren fotoğrafları sağdan soldan çalmadan kendisi çeken ciddi kaç blog sitesi var?
Evet, birdenbire bir elin parmakları kadar azaldı değil mi?
Elimizde 5 bilemediniz 10 büyük blog kaldı. Peki teknoloji üzerine yazan kaç blog var? Şu an için binlerce. Peki başka hiçbir yerde hatta İngilizce sitelerde bile anlatılmayan orijinal yazılar yazan, kaliteli içerik sunan okuyucusunun sorularına yanıt veren, ayda yılda bir değil sürekli yazan kaç blog var?
Evet gerçekten azaldı değil mi? Zaten o blogları da herkes tanıyor. Yani reklamverenlerin reklam vereceği taş çatlasın 100 blog kalıyor ki bu çok doğru bir yaklaşım değil.
Özellikle tek konuda yazma şartı bence yanlış. Neden derseniz Güneşin Tam İçinde’de yirminin üstünde kategori var. Size sormak istiyorum en az bir kaç kategoride size hitap edecek kaliteli yazılar okudunuz mu okumadınız mı?
Bu şekilde birden fazla konuda yazmayı başaran ama gerçekten başaran bloglar azdır ve ziyaretçiyi de şaşırtıyor. Yüzlerce tebrik e-maili aldık bu konuda. Bu son senedir tüm bu içeriğin tek başımıza yazıldığına inanmakta zorluk çekildi. Yani reklamveren için önemli olan çok sevilen ve sözüne güvenilen blogda yer almaktır.
Peki yemek blogunda bir teknoloji reklamı olamaz mı? Aksine o kadar başarılı olur ki, çünkü ev hanımları zaten bu çeşit teknolojik öğütleri ve önerileri artık daha dikkatli öğreniyor ve HD Tvleri ve ev sinema sistemlerini gayet iyi anlıyorlar. O bildiğimiz önyargılar eskidendi 🙂
Dolayısıyla bloglama projesi ümit verici şekilde ama bence en geç bir iki ay içinde açılışı yapmalı.
Not: Şu an Beta aşamasında bende sistemi inceliyorum. Denemeler yapacağız kısacası
BİZDE “DONATE” TUŞU TUTAR MI?
Siz okuyucularıma net bir şekilde soruyorum. Kaç tane bloga ödeme yapmaya gönüllü olursunuz?
Neredeyse hiç değil mi 🙂 Ben de öyle tahmin etmiştim. Şaka bir yana, kendi adıma benim için vazgeçilmez olan onlarca blog var. Hepsi yıllık 10 YTL üyelik ücreti istemesi durumunda sanırım her yıl 1000 -2000 YTL harcamam gerekir 🙂
Ben bunu mantıklı bulamazken okuyucuyu nasıl ikna edebilirim ki?
Veya “sen niye şunu yazdın bunu yazdın sana yolladığım para haram olsun” 🙂 gibi dönüşler yapmalarını kaldıramam kısacası.
Bir daha söylüyorum bu gurur, kibir değil “onur”.
Öyleyse doğru mikro ödeme nedir?
Hem toplumsal ahlakın, hem vicdanın hem daha ilahi hükümlerin kısacası neyi referans alıyorsanız hayatınızda hepsinin buluştuğu tek nokta vardır.
Kişi bir hizmet veya mal üretir ve der ki bunun fiyatı bu kadardır. İlgilenen satın alsın.
Dolayısıyla kişi istiyorsa yıllık üye olur.
Ama parası olmayan ölsün mü okumasın mı? Hayır okusun, bizim kültürümüz aynı zamanda çok cömerttir. Bir satıcıda göz hakkı vardır, bahçelerde göz hakkı vardır. Halkımız alicenaptır. Bu bize en yakışan ve dünyaya da örnek olması gereken modeldir. Yani parası olmayan da okur. Ancak parası olan yıllık abone olur ve ek içeriğe ulaşır. Mesela her ay 2 -5 arası özel dosya sadece üyelere açılır.
Bunda korkacak bir şey yok. Ayda 2-5 konu genel olarak Google’dan gelen ziyaretçiyi küstürmez, bizim gibi sık ve güçlü yazanlar için hiçbir zorluk da yoktur.
Kısacası bu konuda pek yazmayı sevmiyorum hem blog camiasının hem okuyucunun olgunlaşmasını bekledim. ( Geçen Blog Yazarları Toplantısı’ında bunu ilk kez gündeme getirdim. Gerçi bazı blog yazarı arkadaşlar bundan hiç bahsetmeden hemen fikre sahip çıkmış ve aynı cümlelerle yazmış olsalar da senelerdir düşündüğümüz modeller bunlar.)
Ama bir sonraki adıma artık hazır gibiyiz.
Yeni gelir modellerinin başlaması için beklediklerim şunlardı. Ve bunlar için blogumu bile kapattım, yazmayı kestim.
Takip etmişsinizdir.
YENİ GELİR MODELLERİ İÇİN GEREKENLER
1 ) İçerikler orijinal olacak. Mesela bin tane “WordPress 2.x çıktı işte özellikleri makalesi” yazılmayacak. Bakılacak birisi yazmış ve güzel yazmış başka konuya geçilecek ki gelen konuklar “öff burada da mı aynı konu fotokopiden çıkmış gibi bu bloglar” demesin.
2 ) Tüm kaynaklar açıkça yazılacak. Özellikle alıntı kültürü inanılmaz önemli. Reklamverenler telif haklarına ve fikri mülkiyet haklarına inanılmaz değer verirler. Reklam ajansları da. Sektördeki kimse kopyacıya, intihalciye tahammül etmez. Anında reklam çekilir ve daha saygın bir mecrada devam edilir. Bu nedenle her yıl reklamcıların düzenlediği fikri ödüller vardır.
3 ) Kimseye sataşılmayacak okuyucu huzursuz edilmeyecek. Şöyle düşünün bir komşunuza 5 dk oturmaya gittiniz. Ama o ne bir kavga bir dövüş kıyamet. Ben nereye düştüm dersiniz değil mi? Aynı şekilde blog siteleri kişisel tatmin medyaları değildir. Yazılan yasalar çizilen karikatürler, mahkemeye verilirse basın yoluyla hakaret başlığı altında çok ciddi değerlendirilirler ve maddi manevi tazminat alınabilir. Bunu bir yana bırakalım sizin X, W, Z kişilerinden hoşlanmamanız o kişiyi güvenilmez yalancı vs. bulmanız eminim sizin gibi blog yazarlarından başka kimseyi ilgilendirmez. Gereksiz yere blogunuzu kirletir.
4 ) Google reklamları konacaksa bir sayfada bir tane olacak bir tane de bağlantı olacak en fazla.
5 ) Paypal bu sene Kasım’a doğru büyük ihtimalle Türkiye’ye gelecek ve insanlar mikroödemeye alışacak. Bu konuda bankacı olan erkek kardeşim aracılığıyla büyük bir bankanın genel müdürlüğüne gelişim projesi olarak mikroödemeyi gönderdim. İlk kim yaparsa köşeyi dönecek.
6 ) Yapılan ödemelerle gezip dolaşıp yeyip içmeden (!) önce herkes çok kaliteli hosting hizmeti alacak, sitesi hızlı açılacak. Temiz ve orijinal bir tema kullanılacak. Ya kendisi yeni tema hazırlayacak ya da kazandığı paralarla bir tasarımcıya WordPress teması tasarlatacak. Böylece reklamveren profeyoneller ile okuyucular içeriğe daha güzel ulaşacak.
7 ) Hileli SEO teknikleri kullanılmayacak. Yani konuyla alakasız özel kelimelerle çeşitli kandırmacalarla siteye ziyaretçi çekilmeyecek. Yani kişi google’da ne arıyorsa açılan blogda o yazıyı görecek.
8 ) Siteye gelen ziyaretçi sayısı değil, satın alma davranışı gösteren ya da reklamverenin hizmetine üye olanlar sayılacak. Neden mi? Yat satan bir firmaya milyonlarca kişinin girdiği blog değil, deniz ve yatçılık üzerine yazan kaliteli ve ayda belki bin kişinin girdiği site lazımdır. Gün içinde gelen on kişiden birisinin satın alma gücü ve isteği olacaktır. Yani izyaretçi sayısı cidden önemsizdir. Ama gördüğüm reklamverenler sanki bunun farkında değil. Mesela 3dgozluk.com sitemi açtığımdan sonra günde binlerce kişi giriyor ama gelen herkes 3d işine merak saran gayet ciddi okuyucular. Sitemde yeni cep telefonlarına bağlanabilen 3 boyutlu gözlük reklamları yayınlansa sizce okuyucumun ilgisini nasıl çeker? Siteye öylesine gelen değil, satın alma davranışına yönelen okuyucudur reklamverenin hedefi.
9 ) Günde kaç kez tıklanırsa tıklansın reklamın değeri değişmeyecek yani aylık gibi süreli olacak. Böylece hileli tıklama sona erecek. Yani 250×250’lik alanların satışı aylık sabit olacak. Her sitede müşteri sayısına ve elbette reklamveren yoğunluğuna göre reklamlarına fiyat biçecek.
10 ) Öneriler ve tavsiyeler WOMM reklamcılığı.
İşin bu kısmı biraz çetrefilli o nedenle sona bıraktım. Diyelim siz bir firmayla anlaştınız. Bir ürünlerini yazı içinde tanıtacaksınız, arada bahsedebilirsiniz ya da tüm yazı bunun üzerine kurulu olabilir. Burada çok ince bir konu var. Ben bir dişfırçası kullanıp memnun kaldıysam ve anlattıysam tamam ama dişetlerim kanadıysa “Harika! Harika!” demek cidden korkunç olur. Satıştan sonra müşterisine güzel hizmet vermeyen firmanın yaptıklarını görmezden gelip “bana ne canım” demek de olmaz. Aynı reklamverenin sorumlulukları olduğu gibi blog yazarının da ciddi mesuliyeti vardır. Son olarak bazı şeylerin reklamının yapılmasının doğru olmadığını düşünüyorum. Bu her blog için değişecek bir liste olacaktır. Ama seçici olmak şarttır.
11 ) Gerçek sponsorluk, yani reklam olarak değil de bir firma sizin yazdıklarınızı çok sever ve toplumsal bir hizmet verdiğinizi düşünür. Sitenizin yayınlanması için gereken tüm sabit ücretleri karşıladığı gibi emeğinizin karşılığını da verir. Siz de onların amblemlerini bir yerde kullanırsınız sitenize başka hiçbir reklam koymazsınız. Bu tam bir reklam değildir. Reklam gibi bir hedefi bir ürünü yoktur. Sadece firmayı tanıtır ve firmanın sosyal proje kapsamında çalışmasını sağlar.
Son olarak çok basit bir fikri söylemek istiyorum. Site açıldığından beri gelen her ziyaretçiden sadece 1o kuruş talep etseydim, şu an 1oo bin YTL eski hesap 1oo Milyar yapardı. Peki biz ne kazandık? Hosting parası / Site barındırma ücreti kadar bir meblağ 🙂
Bu açıdan bakıldığında blogların gelir modelleri üzerinde çalışmamızın gerektiği ortada . 🙂
SİTEMİZE ABONE OLDUNUZ MU?