Geçen yıl elimden geldiğince 30 Ağustos’un ülkemiz için ne denli önemli olduğunu anlatmaya çabaladım. Bugün yine 30 Ağustos her yıl yaptığımız için önemi eksilmeyen anma ve şerefli bir mücadelenin ülkemizin onur savaşının anılması gereken bir gün.

Bizler gerekmedikçe savaşmayız. Ama gerekirse etimizin, kanımızın canımızın son damlasına kadar çarpışır, gözyaşımızı terimizi katık eder savaşırız. 30 Ağustos bu demektir. 30 Ağustos Zafer Bayramı

Savaş eşit şartlarda yapıldığında bile insan kaybı nedeniyle istenmeyen, sevilmeyen, vahşi tabiatlı bir zaman ve mekandır. Ama öyle savaşlar vardır ki savaşmayan, kaçan korkan insanlar binlerce sene lanetle anılır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin güzel önderi Atatürk’e bir gün Mısır devlet başkanı sorar.

-” Ekselans benim milletimin de sizin milletiniz gibi hürriyete ve istiklâle ihtiyacı var. Bunu nasıl temin edebiliriz? Tıpkı sizin Çanakkale Boğaz Savaşında Düvel-i Muazzama Ordusuna karşı kazandığınız zafer gibi bizim de böyle bir ordu ve stratejiye ihtiyacımız var. Bize bu konuda yardım edebilir misiniz?”

Mustafa Kemal:
-” Vatanı için şehit olacak bir buçuk milyon Mısırlı genciniz varsa bu işi yapabiliriz. Bunun haricinde olmaz! ”

-” Maalesef bizim öyle ölecek bir buçuk milyon Mısırlı gencimiz yok.” der Mısır Devlet Başkanı. Mustafa Kemal de şöyle tamamlar konuşmayı:

-” O zaman sizin de hürriyet ve istiklâle hakkınız olamaz.”

Durum bu kadar nettir. Ne elin İngilizi, ne Amerikalısı, ne Fransızı size hürriyet hediye etmez. Bunu nereden biliyoruz? Kurtuluş Savaşı’nda işgal edilen her yerdeki katliamlardan, tecavüzlerden toplu mezarlardan aşağılamalardan ve kültür emparyalizminden.

Kısacası Türkiye herhangi bir ülke değildir sayın okuyucum. Bizim konumumuz yerimiz farklıdır. Kendilerini 600 sene yenen, yöneten Osmanlı İmparatorluğu’nun devamı olan Türkler’den halen çekiniyorlar.

İyi bir organizasyonla çok daha güçlü bir devlet olacağımızı biliyorlar. Bu nedenle her yıl ama her yıl sürekli bizi kamplara kutuplara ayırmaya çalışıyorlar. Bu söz size çok sıradan gelse de, maalesef doğru.

Çünkü 30 Ağustos’un sıcağında çarpışan, toprağa o gencecik mübarek bedenlerini bırakan ve Allah’a ruhlarını teslim eden şehitlerimiz, Anadolu’nun her yerinden her toprağından gelmiş hürriyet için çarpışan askerlerdi.

Bugün de, ordumuz aynı güçle birlik içindedir. Bizi yenmek hiçbir zaman kolay olmamıştır. Bugün de kolay değildir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti pek çok fırsat çıktığı halde komşularının toprak bütünlüğüne sınırlarına saygılı olan vicdan sahibi ve “Yurtta Barış Dünyada Barış” isteyen bir ülkedir.

Bizler gerekmedikçe savaşmayız.

Ama gerekirse etimizin, kanımızın canımızın son damlasına kadar çarpışır, gözyaşımızı terimizi katık eder savaşırız.

30 Ağustos bu demektir.Büyük Komutan Unutulmaz insan Mustafa Kemal Atatürk.

Ruhun şad olsun Başkomutanım. Senin ve askerlerinin ismi Anadolu’da hep şerefle anılsın.

Vikipedi’den alıntı: Bu savaşta Yunan Ordusu 130.000 den fazla askerini kaybetmiştir. Buna karşılık Türk askeri kayıpları 12.500 civarında tespit edilmiştir. Her iki tarafın sivil kayıpları üzerinde herhangi bir istatistik bulunmamakla birlikte Batı Anadolu’nun büyük ölçüde harap olması maddi kayıplar hakkında bir fikir verebilir.

Meydan savaşından sonra, çevreyi gezen Mustafa Kemal Paşa, düşmanın ağır yenilgisini, savaş alanında bıraktığı silah, cephane ve savaş malzemesini, ölülerini, sürü sürü esirin kafilelerle geriye götürülmesini gördükten sonra çok duygulanmış ve yanındakilere,

“Bu manzara insanlık için utanç vericidir. Ama biz burada vatanımızı savunuyoruz. Sorumluluk bize ait değildir,”

Bizler gerekmedikçe savaşmayız. Ama gerekirse etimizin, kanımızın canımızın son damlasına kadar çarpışır, gözyaşımızı terimizi katık eder savaşırız. 30 Ağustos bu demektir. 30 Ağustos Zafer Bayramı
Dumlupınar Şehitliği Kaynak :Vikipedi

“Kurtuluş savaşı henüz başlıyordu. Ordu yoktu ve her taraftan vatanın bağrına giren düşmanlara karşı ancak gönüllü çetelerle savaş yapılıyordu . Mebuslar arasında bile, dövüşü göze alan, fakat ümitsizlikten kurtulamayanlar vardı.

Bir gün büyük millet meclisinde vatanın kurtulması için neler yapılması lazım geldiği hakkında heyecanlı konuşmalar oluyordu. Mebuslardan biri, sözleri büyük vatan şairi Namık Kemal’in şu beyiti ile bitirdi: “Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?..”

En büyük ve korkunç düşmanın ümitsizlik olduğunu pek iyi bilen Atatürk bu beyitin iki kelimesini değiştirerek, fakat veznini de bozmaksızın sert ve sarsılmayan bir sesle şu cevabı verdi:

“Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini, bulunur kurtaracak maderini!…”

“Siz Ankara’ dan giderseniz, ben Elmadağ’na çıkar, kurşunum bitinceye kadar vatanı tek başıma müdafaa ederim!..”

23 Nisan 1920… Ankara’da büyük millet meclisi açılmıştır. Memleketin her tarafından birçok milletvekilleri gelmiştir. Bu yeni meclise gelenlerin bir kısmı Ankara’da hiçbir şeyin olmadığını görünce, ümitsizliğe düşmüşlerdi. Bahsedilen ne Yeşilordu, ne hazine, ne yatacak otel, hiçbir şey yoktu. Sadece, Mustafa Kemal…

…Bazılarına bu dava çürük gelmiş olacak ki, memleketlerine dönmeye karar verdiler. Bunlar geri dönerlerse mecliste huzursuzluk olacağını anlayan Mustafa Kemal, kürsüye çıktı. O gün pek heyecanlıydı.

Atatürk’ün hayatında belki de böyle canlı bir tablo doğmamıştı. Milletvekillerine hitaben :

– İşittim ki, bazı arkadaşlar yoksulluğumuzu bahane ederek memleketlerine dönmek istiyorlarmış. Ben kimseyi zorla milli meclise davet etmedim. Herkes kararında özgürdür, bunlara başkaları da katılabilirler. Ben bu mukaddes davaya inanmış bir insan sıfatı ile buradan bir yere gitmemeye karar verdim. Hatta, hepiniz gidebilirsiniz.

Asker Mustafa Kemal mavzerini eline alır, fişeklerini göğsüne dizer, bir eline de bayrağını alır, bu şekilde Elmadağ’ına çıkar, orada tek kurşunum kalana kadar vatanı savunurum. Kurşunlarım bitince de bu aciz vücudumu bayrağıma sarar, düşman kurşunları ile yaralanır, temiz kanımı, mukaddes bayrağıma içire içire tek başıma can veririm. Ben buna and içtim!.. diye feryat edince, herkesi bir heyecan dalgası sardı. Hiç biri gözyaşlarını tutamıyordu. – Falih Rıfkı Atay

Başkomutanlık Meydan Muharebesi Vikipedi’de ayrıntılı anlatım.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Ba%C5%9Fkomutanl%C4%B1k_Meydan_Muharebesi


Videoyu Hazırlayan: Emir Cerman

Milli Eğitim Bakanlığı özet anlatım
http://www.meb.gov.tr/belirligunler/30agustos/yazilar/anlam.htm



EPOSTA ABONELİĞİ İÇİN

Aşağıdaki formda e-posta adresinizi yazın, gelen e-postaya onay verin.


https://suleymansonmez.substack.com/
E-posta aboneliği için e-posta adresinizi eklemeniz, aşağıdaki konuları anlayıp izin verdiğiniz anlamına gelir.
Lütfen okuyunuz. Temel olarak, siteden (Güneşin Tam İçinde) ve yazardan (Süleyman Sönmez) e-posta bülten almaya izin vermek anlamını taşır. Bu iznin temeli: okunacak yazılar, izlenecek videolar, dinlenecek podcastlar, fotoğraflar, tanıtılacak ürün, kitap, site, uygulama, yapay zeka, eğitim, gezi, teknoloji, anket gibi içerikler ve kampanyalar olabilir. Bültenin içeriğinde, bülten sponsorunun ürün ve hizmetine ait bilgi, link ve banner yer alabilir. Bülten e-posta sistemi substack isimli dünyaca çok bilinen, güvenilir e-posta sistemi tarafından gönderilir. E-postalar yeni bir e-posta dağıtım sistemine geçmek dışında üçüncü şahıs ve şirketlerle paylaşılmaz. İşleyiş gereği yurtiçi ve yurtdışındaki server sistemlerinden hizmet verilebilir. Spam gönderilmez. İstediğiniz noktada, tek adımla her e-postanın en altındaki "Unsubscribe" seçilerek üyelikten çıkılır ve siz tekrar e-posta abonelik formuyla veya bülten sayfasında üye olana dek yeni e-posta almazsınız. İlginiz için teşekkür ederiz.


2 YORUMLAR

  1. yazılar muhteşem çok teşekkür ederiz böylesine güzel bir site yapmış olduğunuz için,ben sizin yazılarınızdan alıntı yaparak duvarıma yazdım umarım sizin için sorun olmaz,tekrar tekrar teşekkür ederiz böylesine bilgili duyarlı bir birey olduğunuz için…

SİZİN DÜŞÜNCENİZ NEDİR?

Yorumunuzu yazınız
İsminizi Yazınız