Bir şey üretiyor musunuz? Bir fotoğraf çekmişliğiniz var mı, iki fırça vuruşuyla resim çizmiş, elde içeceğiniz yazdığınız şiiri içinizden okumuşluğunuz, kısa bir film çekmişliğiniz… Varsa devam edelim yoksa sadece tüketiyorsunuz demektir, lütfen başka yazıya geçin 🙂

marstakorsan.jpg

Eğer ruhunuz bir şeylerin aşkıyla çarpıyorsa, işinizde, dışarıda ilhamın ve yeni bir şey ortaya koymanın heyecanını yaşıyorsanız, istersiniz ki bu eser kalıcı olsun, bilinsin, anlaşılsın. Nadir olarak, sadece kendisi için üreten çok az sanatçı çıkar ve istisnasız çok büyük eserler koyarlar. Bu eserleri görmeniz emin olun büyük şans eseridir.

Şimdi bazı sanatçılar vardır ki “Keşke sürekli üretse, delice kana kana doysam sanatına” dersiniz. Bazı sanatçılar bu kadar şanslıdır, maddi durumları ya aileden, gelen bir durumla iyidir, ya satmayı da bilirler ya da yanlarında satmayı bilen biri vardır.

Böylece maddi dünyanın ev kirası, yemek, elektrik, giymek, içmek ve geçinmek tasasını bırakıp çılgınca işlerine koyulurlar. Bazısı ise maddi durumu umursamaz ve korkunç bir sanat düşkünlüğüyle hastalık bakımsızlık ve fakirlik içinde ölürler. Hatta çok bilinen bir şey vardır. Büyük ressamların boyalarını alan sponsorları, hayranları vardır. En kaliteli uzun ömürlü tuval ve boyaları alıp hediye ederler ki, ilerde satın alacakları eserler, uzun yıllar koleksiyonlarında bozulmadan kalsın 🙂

Durum acıklıdır. Sanatçı çoğu zaman kırılgan, eserine aşık ve dünyayı görmez bir ruh halinde yaşar. Böylece işin satışı başladığında çoğunlukla sanat damarlarında titremeler, sarsıntılar, hatta kesintiler olur. Sanat maddiyat karşılığında saflığını ve eşsizliğini kaybeden müthiş saf bir akıştır. Sanatçı bu zor döngüden hayat gerçeklerini görerek çıkar ve ikiye bölünür. Toplum için ve kendisi için üretir. Toplum için ürettiğiyle bazen kaset satar, bazen anlaşılır bir akım için resim çizer bazen popüler bir film çeker. Uç örnekleri sadece Underground denen yeraltı örneklerinde görürsünüz bu dergiler ve çalışmalar amatörler tarafından 200 – 1000 adet arası fotokopi vs. ile basılır Cd, DVDlere çekilir dağıtılır ( Erkek kardeşimin müzik grubu artık dağıldı ve asla yayınlanmayacak olan “Villeke” şarkıları ve yeni yorumları sadece demo CD’lerinde bir kaç kişide kalacak ne acı ki böyle)

Evet şimdilerde yazdığım hikaye ve romanları düşünüyorum. Neredeyse 20 yıldır yazıyorum. Bunların bir kısmı yayında, sitelerimde yayınlıyorum. Ancak eski bir dostumla gittiğimiz bir sahafın o güzel kitap kokuları içinde yılların kurt okuyucusu abimiz sohbet sırasında bana “Şiir mi yazıyorsun? Peki asıl işin ne?” deyip kahkahayı patlatmıştı. Telif haklarının olağanüstü düşük olduğu zamanlardı. Ama henüz korsan kitap icat edilmemişti.

Bildiğiniz gibi korsan kitaplar Mars’ta basılır ve Türkiye’ye belli aralıklarla gönderilir. http://www.google.com/mars/ adresine girdiğinizde korsan matbaları kolayca göreceksiniz 🙂 Elbette matbaalar Mars’talar Türkiye’de basılsalar, polisimiz ve Kültür Bakanlığı çoktan yakalamış olurdu onları öyle değil mi?

Böylece 20 yıldır kitaplarımı basacak isteği hiç bulamadım. Ya istediğim kadar iyi değillerdi, ya okuyucu anlamıyordu. Küçük bir örnek 1988 yılında yazdığım Narsist adlı öykü sürekli kendi klonunu doğuran ve büyüdüğünde kendi klonunu doğuran bir kadını anlatıyordu. O yıllarda ne Internet, ne bilgisayar ne bilimkurgu, hatta ne de bilim okuyucusu bulamıyordunuz. Bulduklarınızla tutku derecesinde arkadaş oluyordunuz. Bugün sizlerin kolayca anladığı binlerce konuyu çılgınlar gibi topluma anlatmaya karar verdiğimde arka arkaya bilimkurgular yazmaya da başlamıştım.

Bütün bu girişten sonra anlamışsınızdır ki, konu telif hakları. Bir hikaye, şiir, fotoğraf vb. üretmişseniz kendinizin ürettiğini ispatlamak birinci mesele (çok pahalı, çok uğraştırıcı), çalındığında yapılacak yasal prosedür çok bıktırıcı, üstelik tüm toplum teknik olarak yürütmeyi kınasa da kopyalamayı yapıyor.

TAKİBE ALIN:

X (Twitter) Takip Edebilirsiniz: 
twitter.com/ssonmez

Bilimkurgu okumayı seviyorsanız,
Starbul ilginizi çekecektir. www.starbul.com

Youtube Kanalım: 
www.youtube.com/suleymansonmez 


Tek bir şey üretmeyen insanlar, sizden her şeyi bağışlamanızı, hatta adınızı bile yok saymanızı isteyecek kadar pervasız olabiliyorlar. Aslında bir eser halka mal olacaksa harika bile diye düşünülebilir. Ama sunum herşeydir ve maalesef çok başka şekle sokulabiliyor eserler.

Peki bu işin bir ortası yok mu, bence var. Google reklamlarında olduğu gibi şu an webin reklam üzerinde yaşaması gibi kitap, müzik vb. eserlerde dijital olarak iki çeşit satılabilir. Belli yerlerinde reklam olan ve ücretsiz olan. Diğer versiyon ise tamamen reklamsız ama küçük bir ücretle.

Reklamlı eserler mesela müzik parçasına girerken “….. FM Harika radyo bir sıfır 45 doksanbeş :)” gibi bir cıngıl çalınır. İndirilen parça başına, sanatçıya reklam veren öder. Daha doğrusu Google’da olduğu gibi reklam verenle sanatçıyı buluşturan sistem öder. Elbette bu yapımcıları ve eser satıcılarını aradan çıkardığı için sanatçı ve alıcı tüketici insan için daha karlıdır.

Reklam görmek istemeyen için nasıl olur durum?

İki soru var, ücreti neden, nasıl ödeyeceğiz, Günümüzde Internet’te bilgiye, görgüye para vermek isteyen yok. Sadece çok özel sitelere para verip, üye olanları görüyorum. Arkadaş bulmak için vs. 😉

Öyleyse böyle ufak ödemeler nasıl olacak dijital ortamda. Kimse 1 YTL için kredi kartı bilgilerini vermek istemez. Yurt dışında Paypal adlı harika bir sistem var. Türkiye’ye halen tam anlamıyla gelmedi ne yazık ki.

Parabiber denilen yeni bir ödeme sistemi de alternatif olabilr. Kimileri cep telefonu ile belli bir numaraya SMS yollayarak fatura aracılığı ile ödemeyi de düşünüyor.

Sonuçta gelecekte sanatçıların üretmesi ve sanatları ile kazanmaları için acilen çözüm üretmeliyiz. Yoksa çok sıradışı bir şey olacak. Geriye sadece tüketenler ve seviyesiz sanat kalacak.

Not: Bu telif hakları konusunda Eczacıbaşı şirketinin Tasdix adlı bir hizmeti var. Sitesine girip detaylı bilgi almanızı öneririm.

TAKİP İÇİN : Yazdığım Kitaplar | Youtube | Twitter | Instagram



12 YORUMLAR

  1. Sayfanızı bir arkadaşım önermişti. Herşey insanı yormayacak kadar hoş düzenlenmiş. Fakat benim teşekkür etmek istediğim konular değil, yorum yazarken Türkçe ile ilgili yaptığınız hatırlatmalar… Gerçekten çok ama çok teşekkürler. En azından bilmeyen sayenizde öğrenir, bilen de takdir eder…Elleriniz dert görmesin, kolay gelsin… Bu arada ben sadece tüketenlerden değilim.

  2. Mehtap Hanım, öncelikle hoşgeldiniz.

    Sitenin şu anki görünümü giderek daha sade, daha rahat okunur olsun diye çabaladığım aşamalardan biri.

    Türkçe ise ana dilim. Onun için harcadığım çaba sadece bu sitede değil, forumlarda ve bir çok platformda sürüyor. Öğretmenliğim süresince öğrencilerime okumanın ve söylediklerini düzgün ifade etmenin önemini anlattım.

    Bence bu bir çeşit diriliş hareketi. Dilimizin yeniden temizlenmesi hareketi. Bir çok web sitesi artık bu projelere destek oluyor. Gücümüzün yettiğince çalışmaya devam edeceğiz.

    Ürettiklerinizi işitmek isteriz. Üretmek yaşamın özünde var. Sanatçıya göre normal olan bir başka insanın hayatını değiştirebilecek bir sanat eseri olabilir.

    Görüşmek üzere.

  3. Şimdi, efendim… Yüksek müsadenizle; kendi sitemde “yazarın notu” isimli bölümde yaptığım açıklamamamın bir bölümünü aynen, buraya yorum olarak koymak istiyorum. Biliyorum, web tabanlı bir yazı için yapılması gereken yorumlardan çok daha uzun olacak.
    (Fazla yer işgal ederek, sayfanın akışında yarattığım mizanpaj düzensizliği için şimdiden özür dilerim)
    Ama yazmayı seven biri olarak, kitabımı (kitaplarımı) neden bir yayınevinde ya da matbaada bastırmadığımı açıklamak, böylece yazar ile okur arasındaki bağ ile kendi bakış açımla telif haklarından anladığımı aktarmak istiyorum…

    Alıntıyı aynen aşağıya kopyalıyorum, sabırlıysanız ve tamamını okursanız yorumlarınızı beklerim efendim…

    “……………. İtiraf etmeliyim ki uzun bir süre boyunca öykülerimi hep kitap haline getirmeyi düşündüm. Bir iki yayın evine de götürmedim değil. Fakat ülkemizde okurun ve yazarın ve hatta yayınevlerinin maddi durumları ortada. Bir kitabın yayınlanması için belli bir maliyetin gözden çıkarılması gerekiyor. Haydi diyelim bu maliyeti yayınevi karşıladı; bu sefer de haklı olarak, okurların genel ekonomik durumdan kaynaklanan satın alma gücünü düşünüyorlar. Bir yayıneviyle görüştüğünüz zaman, eseriniz beğenilmiş olsa ve onaylansa bile önünüze bir sürü engel çıkıyor.

    Ekonomi bozuk, insanlar kitaba fazla para ayıramıyor, tanınmış biri olmadığınız için kitabınız satmaz.

    Kitaplarınızın ilk basımı 500 adet bilemediniz 1000 adet oluyor. Fazla okura ulaşamaz.

    Bütün kitapçılara dağıtılıp okura ulaşması için, dağıtım şirketleri yüksek oranda komisyon istiyor. Yayınevi bunu karşılayamaz. Kitabınızı arasalar bulamazlar…

    Yayın evi kitabınızı yayınlayarak zaten bir masraf yapmış oluyor bir de dağıtım eklenince tanıtım için para ayırmak çok zor. Tanıtım için dergi, gazete ve çeşitli mecralara ilan vermek ise gerçekten büyük bir bütçe istiyor. Tanıtımı yapılmayan daha doğrusu böyle bir kitabın çıktığından haberi bile olmayan okura ulaşıp kitabın satılması ise çok zor…

    Bu durumda kitap ancak çok meraklısı olursa, sizi başka bir yerde okumuşsa ya da belli bir dalda koleksiyon yapar gibi devamlı araştırma içinde olanlara ulaşmaktan başka pek bir okura ulaşamayacak demektir.

    Zaten en iyi yazarların kitaplarında bile belli bir oranda iade olur eh demek ki sizde de olacak. 500 ya da 1000 adet basılan bir kitabın satılmayan yerlerden toplanıp depoya kaldırılması, hem edebi hem de ticari olarak tüm şansınızı da ortadan kaldıracaktır.

    Her şeye rağmen uzun bir süre kitabın, kitap şeklinde basılması hayaliyle döndüm durdum. Ama ya tanıdıklarımız yoktu (ki tanıdık çevrenin kullanılabileceğini, magazin basınında ve hatta günlük gazetelerde istedikleri gibi haberlerini çıkarıp reklâm yaptıklarını vs. çok gördüm) ya da gerçekten iyi reklâm yaptırabileceğim basın çevresine karşı hep mesafeli olduğum için tercih edilmedim. Bu arada “Getir kitabını basalım, şu kadar paraya dağıtalım, şu kadar paraya da reklâmını yapalım.” diyenler de oldu, “Biz bu kitabı hemen basarız, yalnız sen zaten basının içindesin, bir rica etsen şöyle 10- 15 dergide kitabın tanıtımı yapılır, bunu garanti edebilirsen hemen basalım.” diyenler de. Tabii ki “Öyküleri beğendim, bu yayın evinden kitap basılacak olsa ilk kitap seninki olur, ama vallahi paramız yok.” diyen iyi niyetli dürüst insanlar da vardı. Neyse fazla uzatmayayım.

    Sonunda düşündüm taşındım karar verdim: Ben bu kitabı yayınlansın diye böyle bekleye bekleye hiç yayınlayamayacağım ve yayınlansa da 500 tane 1000 tane yayınlanacak. Tanıtım yapılamayacak, reklam ilan verilemeyecek bir de bu kadar düşük sayıda basılan kitaplardan bile neredeyse yarısı (belki de yarıdan da fazlası) iade gelecek. Zaten emeği boş verdik, para falan düşünmüyoruz (Edebiyatla para kazanılsaydı Rıfat Ilgaz, Fakir Baykurt, Aziz Nesin, Yaşar Kemal gibi ustalar kazanırdı) bir de okuyucuya da ulaşamayacağız. Elimizde hatıra olarak bir kaç tane kitap kalacak ileride çoluk çocuğa göstermek için. Peki, bu mudur yazar olup yazdıklarınla, hayal gücünle, emeğinle yıllarını verip uğraşmanın karşılığı. Sonuçta okunmayan, bilinmeyen şeyler yazmak için mi uğraştım bu kadar? Demek ki amaç şöhret olmak değil, para kazanmak hiç değil sadece okura ulaşmak ve yazdıklarının okurla buluşması. O zaman, uygun şartları yerine getiremiyorsam, ille de kitabım basılsın diye uğraşmak pek mantıklı değil.

    Bütün bunları göz önünde bulundurunca öykülerimin internette yayınlanması hiç de kötü bir şey değil. En azından şurada daha iki ayda belki de bir yılda ancak ulaşabileceğim kadar okurum oldu. Şimdi ben bunu niye 2000 yılında yapmadım diye çok pişmanım çünkü 2000 yılından beri içeriğinde edebiyata yer veren bir sürü internet sitesinde öykülerim zaten yayınlanıyordu. Sonuçta öyle ya da böyle artık burasını mekân edindim ve bundan sonra da yazdıklarımı buraya koymaya devam edeceğim. Maksat öykülerim okunsun, ruhum ve hayal gücüm diğer insanlara ulaşsın. Bu yolda bana vereceğiniz destek için şimdiden ne kadar teşekkür etsem azdır…
    ……………………………………………..”

    Şimdi, üretmek gerçekten düşünmek ve yapmaksa (ve yaptıklarınız sanatsal bir ürün ise) yaptıklarınızı paylaşmak için ille de bir ücret istemek, karşılığında da “ben bunları yaptım ama bunlardan para kazanmak istiyorum demek, bence; sadece “Satılacak bir şey yaptığınız.” ve bu satılacak şeyin de sanatsal bir yanı olduğunu vurguladığınız anlamına geliyor. Satılacak şeylerin sanatla bir ilişkisi olabilir ama sanatla ilgili şeylerin satılabilirliğinin olmasını doğru bulmuyorum.

    Reklam olmasın, yanlış anlaşılmasın diye öykülerimin yer aldığı sitemin adresini düpedüz bu yorumda vermeyi doğru bulmadım, meraklısı araştırır bulur o ayrı bir mevzu… “Yazmak böyle bir şey, tabii ki paylaşırsınız, hepimiz öyle düşünüyoruz ama ya müzik öyle mi?” diyebilirsiniz. Mail adresime konuyla ilgili yazarsanız iki müzik albümümü de size ücretsiz gönderebilirim. (Böylece benzer sebeplerden dolayı müzikle ilgili olarak da aynı şeyleri düşündüğümü söylemiş oldum)

    Sabrınız ve anlayışınız için tekrar teşekkür ederim…

  4. İyi çalışmalar,
    Öncelikle değindiğiniz konu ile ilgi olarak (yayınevlerinden yaşadığınız sıkıntı) çok haklı olduğunuzu belirtmek istiyorum. Konuyu çok açık ve anlaşılır bi şekilde özetlemişsiniz.

    Bu konuyla ilgili olmayıp, size danışmak istediğim bir konu var.
    Çocuk masal kitabı yazmaya çalışıyorum ve yayınevinin birinden, bir editöründen kitabı okumak istediğiyle ilgili bilgi geldi.
    Mail olarak göndermem gerekiyor ancak öncesinde birşey yapmam gerekir mi? Ne önerirsiniz?

  5. Üretmek her şeyden önce kendinden bir şey katması değil midir insanın? Kimisi düşüncesini ortaya koyar, kimisi emeğini; kimisi yaratıcıdır, kimisi esinlenir. Ancak her halde gerek tasarım, gerek üretim aşamalarında ve gerekse, soyut ya da somut, üretilen nesnenin ortaya çıkmasından sonra duyumsanan o heyecan, sevgi, coşku bir çok şeye değişilmez.
    Bir süre önce, telif haklarına ilişkin (ingilizce) bir sunum izlemiştim. Beğeneceğinizi umuyorum:

    http://www.windowsvistamagazine.com/US/05582469251304485889/ted-larry-lessig-s-read-only-culture.html

  6. Merhaba,
    Bence yazarak en doğrusunu yaptınız. Bu tip durumlarda üzerine gitmek her zaman en iyisi olmuştur. Şahsen “Mevzubahis kişiler çoğunluksa ben bir süre yazmam.” gibi bir serzenişte bulunmanın, daha da kötüsü bunu uygulamanın bir hata olduğunu düşünüyorum.

    Doğru olduğunu düşündüğünüz yoldan sapmadan fikirlerinizi, ürettiklerinizi paylaşmaya devam etmelisiniz. Bir önceki yazınıza yazacaktım fakat meşgul olduğum bir döneme denk geldi. Az önce tusulda bu yazınızı gördüm ve artık görüşümü bildireyim dedim.

    Teşekkürler.

  7. Fikir işçisi bu yeni bir yazı değildir. Geçen yıl yazdığım bir yazıdır. Lütfen tarihe bakınız.

    Halen yazmama kararım devam ediyor. (ç)alıntılama sanatında Zen yazısı http://www.gunesintamicinde.com/calintilama-sanatinda-zen/ binlerce kez okunana dek de yazmayacağım.

    Bu notu yeniden yazmaya başladığımı ve vazgeçtiğimi düşünen bir çok arkadaşın yorumları nedeniyle yazıyorum.

    Destekleriniz için ayrı ayrı teşekkür ederim. Elleriniz dert görmesin.

    Sağ olun.

  8. Merhaba,
    Dikkatsizliğimi mazur görün. Bu yazı eski bile olsa düşüncemde ısrar ediyorum. Bence çözüm “mevzubahis” tipte insanları yok saymaktır.
    Teşekkürler.

  9. Fikir İşçisi, size saygım sonsuz. Ve sözlerinizde ki dostluğu da neredeyse elle tutabiliyorum. 🙂

    Ama yazmama kararımın nedenini netleştirmeliyim.

    “Mevzubahis kişiler” artık benim için yoklar. Hem de hiç olmamış gibiler. Onları Allah’a havale ettim. Kamuoyu da zaten neyin ne olduğunu görüyor.

    Susmaya devam etmemin tek nedeni binlerce blog yazarının alıntı ve sanatsal hakları okumasını, düşünmesini hakkın anlamını kavramasını sağlamak.

    Böyle bir amaç için ben susmuşum çok mu?

  10. Merhaba,
    Eğer amacınız buysa konuyla ilgili daha farklı açılımlar yakalamalısınız. Sanırım bu eski yazıyı tusula ekleme nedeniniz de bu. Ancak yeni ve konuyla ilgili daha çarpıcı yazılar yazabilirsiniz. Bu işi ancak siz ve sizin gibi binlerin okuduğu insanların sağduyusu çözebilir.
    Ayrıca, özellikle belirtmek isterim ki, takip ettiğim nadir Türk blog yazarlarındansınız. Bu bir iltifat değildir.
    Konuyu yorumları okuyarak takip etmeyi sürdüreceğim.
    Teşekkürler..

  11. Ben de iki senedir hikaye, dram ağırlıklı öyküler yazıyorum. Hikayelerimi internette bir adrese göndermeyi düşünüyorum. Hikayelerime yorum yapılmasını istiyorum, böylece hatalarımı bulabilirim ama hikayelerimin başka bir kişi tarafından alınıp “ben yazdım” gözüyle bakılmasından korkuyorum. Önereceğiniz bir yer var mı? Ortaokula gidiyorum dram yazmayı çok seviyorum arkadaşlarım da çevremde yazdığım hikayeleri çok severler acaba böyle bir yer varmı? Bir kitap oluşturmayı planlıyorum nasıl birşey yapabilirim yorumlarınızı bekliyorum.

  12. Kendisinde biraz birikim görüp eline kalem alanların ortak derdidir bu. Kimbilir ne değerler yeşermeden solup gidiyorlar. Ayların yılların ürünü yapıtları hiç olmazsa filtre edecek bir kurum olsa. Ben, telif hakkı falan beklemediği halde sadece iki kitabını bastıracak yayınevi bulabilen nadir insanlardan biri olmalıyım. Ama kitaplar dağıtım sorunu yüzünden Trakya bölgesinin dışına pek çıkamadı.
    Amatör yazar arkadaşlara tavsiyem, bütün bu zorluklara rağmen gene de yılmasınlar. Hiç olmazsa, hayal alemlerinin gezginleri olarak yaşamlarına renk katmış olurlar. Saygılarımla.

YORUMUNUZ NEDİR?

Yorumunuzu yazınız
İsminizi Yazınız