“Padişahımız kudretlimiz, Ayasofya’nın haşmetini aşacak bir camii imarı üçün, ömrü 35 bahar görmemiş Enderun’dan yeni mezun, yeniçeri ocağında memuriyetini tamamlamış mimarbaşılar aramaktadır.

Pek kıymetli Mimar Sinan Efendi, sarayımıza yaptığınız başvuru takdir edilmiş olmakla birlükte, hem yaşunuz, hem maaşunuz elvermediğinden, hükm-i menfi kararı size iletmekten elem duyarız. Bu ferman eşliğinde başvurunuz Topkapı arzuhal arşivinde küflenene dek saklanacaktır”

Allah’tan modern İK yaklaşımı o yıllarda yokmuş değil mi? 🙂

İş ilanlarını açtığımızda "...35 yaşını aşmamış..." diye başlayan cümleler, Cahit Sıtkı Tarancı'yı romantik şekilde anmak için kullanılmıyor elbette. Ülkemiz İnsan Kaynakları'nın dünyada eşi görülmemiş bir yaklaşımı halen ve ısrarla sürüyor. Yaş 35, Yolun Sonu mu Eder?

İş ilanlarını açtığımızda "...35 yaşını aşmamış..." diye başlayan cümleler, Cahit Sıtkı Tarancı'yı romantik şekilde anmak için kullanılmıyor elbette. Ülkemiz İnsan Kaynakları'nın dünyada eşi görülmemiş bir yaklaşımı halen ve ısrarla sürüyor. Yaş 35, Yolun Sonu mu Eder?Bu esprili girişten anlamışsınızdır ki konu İK.

İş ilanlarını açtığımızda “…35 yaşını aşmamış…” diye başlayan cümleler, Cahit Sıtkı Tarancı’yı romantik şekilde anmak için kullanılmıyor elbette. Ülkemiz İnsan Kaynakları’nın dünyada eşi görülmemiş bir yaklaşımı halen ve ısrarla sürüyor.

“Cahit Sıtkı Tarancı kimdir?” diyenler burayı okuyabilir ve hatırlayalım şiiri :

OTUZBEŞ YAŞ ŞİİRİ

Yaş otuz beş! yolun yarısı eder. / Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher, / Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var? / Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar? / Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

TAKİBE ALIN:

X (Twitter) Takip Edebilirsiniz: 
twitter.com/ssonmez

Bilimkurgu okumayı seviyorsanız,
Starbul ilginizi çekecektir. www.starbul.com

Youtube Kanalım: 
www.youtube.com/suleymansonmez 


Zamanla nasıl değişiyor insan! / Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan? / Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.

Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız; / Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız, / Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.

Gökyüzünün başka rengi de varmış! / Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış! / Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.

Ayva sarı nar kırmızı sonbahar! / Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar? / Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?

Neylersin ölüm herkesin başında. / Uyudun uyanamadın olacak.
Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında? / Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.

Cahit Sıtkı Tarancı | Kaynak: Cahit Sıtkı Tarancı üzerine

Elbette şairin zamanında detokslar, botokslar, harika cilt bakım kremleri ve estetik yoktu. Şimdi olsa, daha şiiri yazdığı an cep telefonu çalar, reklam karşılığı, ücretsiz şekilde bir sürü güzellik enstitüsü davet yollar, bir hafta içinde genç görünüme kavuştururlardı. Hatta psikolojik destekle morali düzelirdi. Adamcağız da bu sıkıntıları yaşamazdı 🙂

Şüphesiz, Cahit Sıtkı, cahili değilim, sadece şaka yapıyorum. Onun ölüme yaklaşımındaki doğallığı öylesine ürpertici ki sizi biraz gevşetmeye çalışıyorum.

 

YAŞLANMANIN BİYOLOJİK TEMELİ

Konumuz bu değil ama, yaşlanmak nedir sizce? Hücrelerimizdeki tolemerlerin, hücrelerin her bölünmesinde kısalması mı? (“Telomer nedir?” diyenler için: lütfen tıklayın Hücre yaşlanması ve Telomerler)

“Telomerler her hücre döngüsünde ortalama 50–150 baz çifti azalır. Bu telomer kısalması sonuçta, hücre bölünme sayısını kısıtlar.” diyor bilimadamları. Bunun anlamı, zamanın bir kum saatinin içinden akan kumlar gibi herkes için akıyor olduğudur.

Daha romantik bir bakışla, yaşlanmak; ağacın halkasına bir yenisinin eklenmesi mi? Yıllardır genetik yaşı tartışıyoruz. Ancak bu sefer ki yazımızda yaş mevzusuna Türkiye’ye özgü bir yaklaşım olan 35 yaş altı kriterine dem vuracağız..

Amerika’da ve bir çok modern ülkede, iş ilanında etnik ayrım hatta cinsiyet ayrımı içeren ifadeler konamayacağı gibi, bu tür bir şekilde aday elemesi de yapılamaz. Bu nedenle Türkiye’de CVlerde fotoğraf bulunurken yurtdışından gelenler buna önem vermez. Kişinin tipi, muhteşem burnu(!) ve gözleri değil yetenekleri önemlidir.

En güzeli yaş bizdeki her ilanda olduğu gibi sorulmaz. Fiziksel bir iş için gereken, fiziksel durum ya da bir rol oyunculuğu için belli bir yaşın gereksindiği durumlar dışında böyle bir ayrıma gidilmez.

Neden yaş üzerinde çok durulmaz? İlk olarak, nüfus dağılımında orta yaş ve üzeri bireyler ağırlıktadır. İkincisi sağlıklı yaşam süreleri gelişmemiş ülkelere göre daha fazladır. Üçüncüsü entelektüel birikime ve deneyime çok büyük önem verirler. Mesela profesörleri emekli etmeyip sürekli kademe atlatarak hep çalıştırmak için ellerinden geleni yaparlar.

YAŞAM BOYU ÖĞRENMEYE İNANMAK

Örneğin bizde yeni mezun koşa koşa master yapar MBA arar. Oysa daha ne biliyordur ki? Uygulaması olmayan öğrenci, önce ticari dünyaya atılmalıdır. Mesleki bilgisini kavrayıp yıllar içinde eksiklerini ve uygulamada gördüğü sorunları iyice anlayıp, bilimdeki son ilerlemeleri anlamak için en az 5 yıl sonra gidip istediği alanda üniversite sonrası tahsiline devam etmelidir.

Yani zaman değil tecrübe önemlidir. Peki yeni mezunlar için aleyhte gibi görünen bu durumun güzel tarafı nedir? Yeni mezunlar bilimsel bilgileriyle işi kitabına göre yapma tutkuları ve en taze sistematikleriyle dünyayı ileri taşırlar. Soluk almayı sağlarlar. Başarılı bir yeni mezun çok kısa sürede işvereni için anlamlı yatırım olur.

Gelgelelim yaş otuzbeş mevzusuna, Türkiye’de neden ve ne hükümle “35 yaşından büyük olmayanlar..” denir? 35 yaşındaki ya da 40 yaşındaki kişilerin gözlerinin feri mi sönmektedir? Kollarında derman mı kalmamaktadır? Beyinlerindeki sinapslardan geçen elektro-kimyasal verilerde arızalar mı olmaktadır?

aile_l_lawton.jpg
Fotoğraf : Josh Lawton | Flickr CC

İşin aslı çok basit. 35 yaşına gelmiş bireyler her türlü olayı görüp yaşamıştır. Önce işin hangi maaşı hakettiğini, patrona ne kazandırdıklarını bilirler. Ailesi ile birlikte kalan yeni mezunun kabul etmek zorunda kaldığı maaşla, değil ev geçindirmek, kiralarını ödeyemeyeceklerini bilirler.
(İş= Yaş < 35 then normal maaş / 2 :))

Aileleri vardır. Çocukları vardır. Bunlar ilgi ister. Geceyarılarına kadar ek mesai ücreti vermeden çalıştırılamazlar. Haydi çalıştırılsalar da söylenirler 🙂

35 yaşını aşanlara bağırmak çağırmak, sindirmek korkutmak, duygularıyla oynayıp mobbing yapmak zordur. Tek bir yerlerinden yakalayabilirsiniz bakmakla yükümlü olduğu ailesinin aç kalma korkusu, düzenlerinin bozulma korkusu, çocukların okul değiştirmesi ev taşıma masrafları vs…

Sırf bu nedenlerle en azından iş güvencesi ve düzeni var diyerek memuriyet hayatının maddi manevi zorluklarını tercih eden bir çok arkadaşım ve akrabam var.

Peki Türkiye’de bu hep böyle mi gidecek? Gitmeyecek. Çünkü bugün çoğunluğu kadın olan İnsan Kaynakları uzmanları da yaşlanacaklar. 🙂 Lütfen bu esprime alınmasınlar saygıdeğer uzmanlar. Aralarında çok sevdiğim, pek çok kıymetli dostum da var. Bu yazıyı onlar da okuyacak. Sevgim ve saygım sonsuz. Ama “yaş < 35” kriteri hakkında etkin bir çare getirmedikleri ve patronlarına anlatmadıkları için kırgınım biraz sanırım.

ÇİN’DEN UCUZA SATMAK MI,
SİNGAPUR, GÜNEY KORE, İSVİÇRE OLMAK MI?

chinaworkerserutan.jpg
Fotoğraf: Carl Uebelhart | Flickr CC

Bugün çocuk ve genç nüfus ağırlıkta olan ülkemiz son nüfus sayımlarında orta yaşa yaklaşıyor. Nitelikli eleman sayısı oldukça az olan telekomunikasyon, enerji gibi sadece uzman olsun da, ne olursa olsun yaklaşımı olan sektörler dışında müthiş bir iş gücü azaltma telaşı var.

Dünyanın en saçma işini yapmaya çalışıyoruz. Çin’le ve uzakdoğunun ucuz işgücüyle rekabet etmeye çalışıyoruz. Bu da her çeşit tedbiri beraberinde getiriyor. Oysa Türkiye’nin zeki ve teknolojiye çılgınlık düzeyinde tutkulu gençlerini, her bölgede en az bir tane Silikon Vadisi açarak yönlendirmesi belki Hindistan modelini benimsemesi. Özellikle bilgisayar ve nanoteknoloji, biyomimik malzemelerin üretimi, alternatif enerji kaynakları gibi alanlara aktarması lazım. Singapur’a bakın veya Güney Kore’ye. “Bin tane değil, sadece tek bir elektronik şey üreteceğiz, hem de en iyisini biz üreteceğiz” diyerek bu gün dünya çapında Creative ses ürünleri, LG elektronik gibi markaları kurdular, mikroçip üretiminde merkez oldular. İsviçre ise hem para politikaları hem patent haklarıyla kazanıyor.

Yine tıp sektörü bu krizi yaşamıyor. Ne yaş 35 krizi var, ne de başka sorunlar. Çünkü Türkiye tıbbı, Avrupa’ya Asya’ya hatta Afrika’ya hizmet veriyor. Nitelikli hastanelerimiz tıp personelimiz yurtdışından hasta kabul ediyor. (Gerçi bu ara tam gün çalışma zorunluluğu gibi harika(!) düzenlemelerle doktorların elleri de bağlanmak istiyor. Onlar da gazetelere tam boy ilanlar verip işin nasıl sekteye uğrayacağını anlatmaya çalışıyor. Ama dinleyen kim)

Aynı şekilde havacılık sanayinde bir pilota ya da uzun yol gemi kaptanına “Aaa yaşınız 35’den büyük mü? Kusura bakmayın sizinle çalışamayız” denemiyor. Peki Allah aşkına, bireylerin niteliklerine bakmadan kişi yaşlanmış mı, yoksa son derece dinç mi? diye bakmadan özellikle bankalar finans çevreleri nasıl böyle karar verir?

Peki askeri personel 35 yaş sorunu yaşar mı? Aksine, gördüğüm komutanların tümü ilerleyen yaşlarıyla son derece çevik, sağlıklı bedenleri ve tecrübeli yönetimleriyle görevlerini büyük bir itinayla yapıyorlardı. Bu samimi görüşüm.

Sanırım ne demek istediğim, yaş otuzbeş krizi anlaşılıyor.

Yeni mezunlara iş alanları açılmalıdır. Evet ama bu yazıya bugün kızacak yeni mezunlar sadece 10 yıl sonra dehşetle bu yazının ne kadar korkunç ve yaygın bir şeyi anlattığını farkedecekler.

YAŞLANMA KORKUSU ve İŞ DÜNYASI

yasligenckriskk.jpg
Fotoğraf: kk+ (Kris Krug)| Flicr CC

Yukarıdaki fotoğraf size neler hissettiriyor? Bu hanımı hangi yaşıyla hayal diyorsunuz? Genç mi yaşlı mı? Bir gün kendinizin eski bir fotoğrafına böyle bakacağınızı düşünüp ürperiyor musunuz? Yoksa bu gözlerdeki huzuru ve sevgiyi anlayıp ellerini tutup sessizce bakmak mı istiyorsunuz?

Logan's RunBilimkurgu bir film izlemiştim yıllar önce. Belli bir yaştan sonrakiler göğe yükseltiliyordu. Bu törene Carousel / Atlıkarınca diyorlardı. Yani onlar öyle sanıyordu. Her yeri kapalı şehirde herkesin ellerine gömülü kristaller vardı. Biyolojik olarak zaman geçtikçe kristal renk değiştiriyor ve geleceğin hükümeti bu insanları alıp sözde tekrar doğmaları için özel bir ayine tabi tutuyordu. Oysa ki gerçek çok farklıydı. Dünya büyük bir afet yaşamış ve sağ kalanlar kendilerini bir şehre kapatıp kısıtlı kaynaklarla yaşama mücadelesi vermekteydi. 30 yaş ise ölüm yaşıydı. Hükümet 30 yaşındakileri öldürüyordu. Nesilerdir bunu yapıyorlar ve dünyanın gerçekte ne halde olduğunu, dış dünyayı gizliyorlardı. Kahramanımız bunu anladığında önce lazerle saniyeler içinde yapılan olağanüstü bir gençleştirme ameliyatıyla 20’li yaşlarına dönüyor ve kıyasıya bir kovalamacada kaçıyordu. Hele hele filmin finalini anlatmak istemiyorum. Olağanüstüydü. Fimin adını çok aradım ama bulamıyorum belki bir hatırlayan çıkar 🙂
Sonradan ek: Harika bir okuyucum ve blog yazarı olan Sinan Taga filmi buldu, tebrik ediyorum. Filmin adı Logan’s Run | Logan’ın Koşusu (IMDB sitesinden buraya tıklayarak bakabilirsiniz ) ve filmin fragmanı da hemen aşağıda.

Logan’s Run

Bir arkadaşım diyor ki “Genç gibi görün abi. Zayıfla, saçlarını, giyimini, elbiseni falan onlara benzet.” Bu tür önerileri dehşetle izliyorum. Ama bir gerçek var ki mahkemelerde bile güzel görünmenin kararı etkilediği görüşü var. Özellikle iş başvurusu için yapılan mülakatlarda İK uzmanlarınca adayın fiziksel görünümü için bir çok form alanı doldurulduğunu düşünürsek.

PETER PAN SENDROMU

peterpan.jpg
Peter Pan sendromu, psikolojide bayağı ciddi bir başlıkta işlenir. Asla büyümek istemeyen insanların dünyasıdır Peter’in hayali dünyası. Çocuklar periler diyarında asla büyümez, olgunlaşmaz ve çocuk olarak yaşarlar hayatlarını. Eskiden bir kaç kişide görünürken şimdi yaşlılık korkusu öyle bir noktada ve toplum baskısı o denli sert ki, beyaz saçla gezenler neredeyse dövülecek, hele de göz altı kırışıklıkları. 🙂

Oysa ben deneyimli halimle işe yararım. Güven veririm. Özellikle çocukluktan gençliğe geçen bireyler için bir öğretmen olarak model olurum. Güzel ve şık olmak için hep çaba harcarım. Ama bunu genç görünmek için değil genç olduğum için yaparım. Genç hissettiğim için değil. O kendini kandırmak 🙂 Önemli olan takvim yaşından bağımsız genç olmak. Hem biyolojik hem psikolojik olarak. Biyolojik yaş ölçümlerinde bedenin ne kadar harap kullanıldığı da etken.

Şu anda şirketler “Peter Pan sendromunu” yaşıyor. Asla büyümeyen şirketlerle telefonda olgun bir ses bulmanız giderek zorlaşıyor. Tüm firmalar genç imajı çizmek için çırpınıyor logo, simge değiştiriyor, reklam kampanyaları yapıyor. Elbette çalışanlar üzerinde de kozmetik sanayinin ezici bir genç görünme baskısı ve telkini var terazinin diğer kefesinde. Oysa bu toplumun yetişkin figürlerine de ihtiyacı var. Herşey kızıştığında ortamı sakinleştirecek yöneticiler dışında personele ve aile imajına da ihtiyacı var.

Yöneticilerin yaş büyüdükçe teknoloji kullanılmıyor ön yargısı var. Öyle ki 35 yaş altı personelin daha çok eğitime gönderildiğini gösteren istatistik değerler var. Bunda haklılar mı yoksa sadece tutucu bir düşünce mi?

İşin bu yönüne de girip konuyu yorumlarda tartışalım, zenginleştirelim. Yaşı 35’ten büyük olup, alım gücü olan kaç birey en son çıkan cep telefonlarını anında alır? Kaçının I-pod’u vardır? Kaçının blog sitesi vardır? Kaçı sosyal network sitelerinde yer alırlar? Kendi alanlarında seminerlere gönderildiklerinde, yüzde kaçı firmasına sayıp dökerken, yüzde kaçı gerçek bir heyecan duyar? 35 yaşından itibaren iş devamsızlığı ve iş değiştirme sıklığı nedir? Bir işi yaptıklarında hata görülme sıklığı, daha gençlerle kıyaslandığında az mıdır çok mudur? Müşteriyle iletişimleri, karar verme yetileri, yönetim ve öz disiplinleri nasıldır?

Bu sorular çoğaltılabilir. Ancak bir insan kaynakları uzmanı hangi sektörde ağırlıklı hizmet veriyorsa bu soruların istatistiksel ölçümlerini bilmelidir. Başka türlü 35 yaş takıntısı ciddi bir ön yargı olarak yetişmiş işgücünün önünde engel oluşturur.

Tarihe baktığımızda en büyük buluşların en büyük teorilerin, matematiksel buluşların, romanların, sanatsal üretimlerin 35 yaş sonrası gerçekleştiğini görüyoruz. Düşünsenize Mimar Sinan’a girişteki örnekte olduğu gibi 35 yaş kriterinin uygulandığını, Einstein’in tam izafiyet teorisini bulmak üzereyken ensititülerden yollandığını ya da Steve Jobs’u düşünün kendi kurduğu Apple’den uzaklaştırıldığında iflasa girmekte olan firmayı I-pod’la bir müzik devi yapacağını, hatta Mustafa Kemal’i düşünün 35 yaşında daha yolculuğunun başındaydı, koca bir ülkeyi inşa etmek ilerleyen yıllarına nasip olacaktı.

Yani örnekler çok ama örneklerden ders alan yok.

Ah unutmadan bir söz de, yasakoyuculara, eğer iş kanunlarında 35 yaşın altındakilere vergi muafiyeti, indirimi getirirseniz, işverenler 35 yaşını aşmış kimse çalıştırmak istemez. Ve ev geçindiren, çocukları okuyan, toplumun temel yapıtaşı aileyi mahveden bir süreç işler.

Emeklilik yaşı da 65 olunca çok güzel bir denklem kuruluyor. 35’ten sonra çalışmanızı istemeyen işverenler ve 30 yıl daha çalışman lazım diyen sosyal kurumlar.

Ne güzel denklem değil mi?

Konuyla İlgili Uzmanlar Ne Demiş?

Yaprak Özer – İndex
Peter Pan Sendromu

TAKİP İÇİN : Yazdığım Kitaplar | Youtube | Twitter | Instagram



24 YORUMLAR

  1. Hoş geldiniz tekrar 🙂
    Benim “Özel sektör mü yoksa devlet mi?” sorusuna vereceğim cevapta çektiğim tek sıkıntı yaş oluyor. Acaba diyorum yaşım 30’u geçince beni çalıştığım yerden uzaklaştırmaya, yerime daha genç birini almaya çalışırlar mı? Fazla yaş demek tecrübe demek. Tecrübe her zaman fayda sağlar ama işleri de ağır işler ve ağır olmayan işler diye ayırmalıyız. Burada ağır işten kastım fiziksel olarak ağır olan işler. Bir inşaat işçisi yaş olarak ne kadar yaşlı ise verim düşer diye düşünüyorum. Aynı şeyi bir yönetici için söyleyemem. O konusunda tecrübelidir ve işveren için büyük ihtimal daha faydalıdır. Bunları yazarken aklıma bilgisayar sektörü geldi. 20 yıl boyunca yazılım üretmiş birisinin algoritma mantığının çok gelişmiş olma ihtimali yüksek. Aynı kişinin yorulmuş ve yavaşlamış olma ihtimali de yüksek gibi geliyor. Bilmiyorum sizler ne düşünürsünüz?

    Aklıma gelenleri bir yere bağlamadan yazdım. Başka yorumlarım da olacaktır. Herkes fikrini belirtirse tartışma ortamında konunun gidişi daha iyi olacaktır.

  2. Yaş kriteri de dahil olmak üzere her türlü ayrımcılık ciddi bir adaletsizliktir. İşi yapabiliyor olma gerekli tek şart olmalıdır ki gelişmiş ülkelerde böyle yapılmaktadır. Sosyal güvenlik kurumları 65 yaş emeklilik getirirken nasıl 35 yaş kriteri konulabilir?
    Örneğin benim yaşım 39 ve 2 çocuk babasıyım işim var dolayısı ile iş arar durumda değilim ve umarım olmam ama birgün iş aramak durumunda kalırsam ve yaş kriteri yüzünden iş bulamazsam bu çok büyük bir haksızlık olmaz mı?
    Ben bu tip İK kriterlerini düşünen ve uygulayanların Süleyman beyin belirttiği gibi işletmenin ekonomik çıkarlarını gözetmek ve kolay denetim sağlamak için , genç ve deneyimsiz çalışanlar aradığını düşünüyorum
    Son olarak modern Dünya’da yaş tanımları çoktan değişti. Ortalama insan ömrü gelişmiş ülkelerde 90 sınırında. Finlandiya’da orta yaş başlangıcı 45 bitiş ise 65 olarak kabul ediliyor. Dolasıyla bu 35 takıntısını ve diğer ayrımcılık sebebi olan eleman arama kriterlerini değiştirmeli bizim İK’cılar.

  3. Uğur, senin durumunda önce memuriyete girmen, stajının kalkması memurluk hakkını kazanman için daha iyi. Özel okulların maddi imkanları iyi olsa da her yıl sözleşmeler yenileniyor ve sen bilgisayar üzerine çalıştığından İngilizce, Matematik, Türkçe öğretmenliği gibi değil durum. Her okulda bilgisayar öğretmeni çok daha az kadroya sahip oluyor. Üstü kapalı anlattığım bu mesajı aldığını düşünüyorum. 🙂

    Gökhan Bey, yorumlarınıza birebir katılıyorum. Yıllarca emeklilik yaşında yöneticilerle çalıştım. Onlardaki azmi ve tecrübeyi sanırım biz ancak 4-5 kişi biraraya gelince oluşturabiliyorduk.

    Bir ablamın dediği gibi “35 yaşına geldiğimde dünyam bitti sanmıştım. Sonra anladım ki en üretken çağımdayım.”
    Bu sözleri söylediğinde 55 civarındaydı 🙂 (Tam yaşını söylemedi) ve çok beğendiğim bir iş disiplinine sahipti.

    Yani zaman değişiyor eski ezberleri bozmanın tam zamanı.

  4. Merhaba,
    Süleyman bey hoş geldiniz. Kararınızda etkili olmadığımı bilerek yine de teşekkür ederim. 🙂
    Yine önemli bir konuya, kaliteli bir şekilde değinmişsiniz. Ülkemizdeki bu ve bu tip birçok anlamsız önyargılardan çeşitli alanlarda bahsetmek çok önemli.
    Yazmaya devam..

  5. Abi yazı güzel olmuş ben bazı noktalara espirili değineyim 🙂

    @Ama bir gerçek var ki mahkemelerde bile güzel görünmenin kararı etkilediği görüşü var. Özellikle iş başvurusu için yapılan mülakatlarda İK uzmanlarınca adayın fiziksel görünümü için bir çok form alanı doldurulduğunu düşünürsek.

    Bu konu da haklısın istisnalar kaideyi bozmaz ama eski çalıştığım şirkette eleman alınacak ve X bir siteden CV lere bakıyorlar, bir arkadaş herhalde çok bunalmış, CV de fotoğraf yerine, dizlerine kadar paçalı donu ve askılı bir atlet ile çekilmiş olduğu fotoğrafı koymuş. İşin daha ilginci iş görüşmesine o çağırılmıştı 🙂 Çalıştığım şirket Türkiye’de ilk 500 firma arasına 3 firma sokan büyük bir grup firmasıydı. (Ben çıkana kadar bu kadar büyüktü, ne olduysa benden sonra oldu 🙂

    Çin’den ucuza satmak ?

    Evet insanların rekabete bakış açısı aynen bu şekil. Çinden daha kalitesini yapıp markalaşarak, Çin’e mal satmayı, Türkiye’de bir kaç şirket öğrendi diğerleri’de öğrendiğinde Çin kendi markalarını yaratmış olacak, şu an markalaşıyorlar. Ben şirkette bas bas bağırdım dedim Çin de dikişsiz üretir, yok dediler biz dünyada üretimde ikinciyiz, hiç birşey ifade etmez dedim. Türkiye’de tekstil sektörü değişecek dedim üretim yerlerini değiştirin, kimse dinlemedi. Çünkü ben stajyerdim yada stajım yeni bitmişti bir stajyer de ne olabilirdi ki… Şimdi eski şirketimin hali içler acısı.

    Çin bizim kalitemizde dikişsiz üretemez diyorlardı. Şu an dikişsiz giyim üretimini durdurma kararı almışlar, ufalma yönüne gitmişler. Benim de içinde olduğum iki kişilik ekibin hazırladığı kredi raporu ile Dünya bankasından aldıkları 40 milyon $ kredi de ilaç olamamış…

    Çin ile ucuzluk da değil kalite de rekabet edin, Çinden ithalatı değil, Çin’e ihracatı seçin.. Bunu iki yıl önce söylediğim şirket bana gülmüştü, şu an içler acısı durumda…

    Neyse efendim Çin ile iş yapanları zorlu süreç bekliyor ama onlar bizim gibi uzmanlardan ziyade Türkiye’de Çin hakkında ne söylenirse onu yapmaktan yanalar, paraları ile rezil olacakları yakındır. Biraz konu dışına çıktık ama Süleyman abinin orada çok haklı bir konuyu açıklamak istedim. Birşeyler üret ve kaliteli olsun, o dalda uzmanlaş, markalaş dünya da Türkiye denince o markanla yada ürünün aklına gelsin. Japonya deyince aklımıza teknoloji geliyorsa Türkiye deyince de bişeyler gelmeli.. Tekstil geliyordu eskiden ama tekstil ölüyor.

    Çin’den konu açılmışken bir konu daha, Çin’de yaş sendromu yoktur. Hatta engelli engelsiz sendromu da yoktur. Siz engelli işçi çalıştırırsanız devlet tarafından bazı konularda mükafatlandırılırsınız ( vergi indirimi v.s.) 35 yaş altında ve üstünde olmanız hiç bir şey ifade etmez hatta tecrübeli işçi daha makbüldür. Türkiye’de neden tecrübeli işçi aranmaz bunu da Süleyman hocamız çok güzel ifade etmiş;

    @Önce işin hangi maaşı hakettiğini, patrona ne kazandırdıklarını bilirler. Ailesi ile birlikte kalan yeni mezunun kabul etmek zorunda kaldığı maaşla, değil ev geçindirmek, kiralarını ödeyemeyeceklerini bilirler.

    İK müdürleri de ayıza salakça bir çok iş yapıyorlar işçiyi memnun etmek için, işçiye o oranda ikramiye verseler daha fazla sevinir 🙂

  6. ezrailin gelir kendi
    ne ağa der ne efendi
    sayılı günler tükendi
    yolun sonu görünüyor

    aslında yaşlanmak akılda biten birşey bence.
    onun için fazla kafaya takmayalım : )

  7. 35 yaşına merdiven attığım senede şunu anladım ki olay beyin yaşında. “Korporeyt” sistemlerin beni alıp almaması artık bir önem taşımıyor. Ama ben işe adam alması gereken bir konumda olsam adam gibi bir adam alma derdim olur sanırım.

  8. Yorum yazan tüm arkadaşlarıma tek tek teşekkür ederim. Güzel fikirlerinizle makale de ruhumda zenginlik kazanıyor .

    Ey Sinan Taga 🙂

    Filmin adını hatırlayamıyorum. Çok aradım bulamıyorum. Bilen varsa lütfen söylesin 🙂

  9. Yaşlanmak çok güzel. zamanın akması bizi ölüme daha da yaklaştırması biraz korkutucu ama saçlarıma düşen karları kapatmak için kozmetiğe başvurmak çok komik. Ajda Pekkan gibi olmak istemiyorum. Her yaşımı göstermek ve yaşımı yaşamak istiyorum.
    Bu arada nice yıllara Süleyman Abi 😉

  10. Nurkan valla saçlarım tepeden döküldü ektirmedim. 🙂

    Kendime bakıyorum tamam. Temiz, güzel olmak da güzel. Ancak zamanı reddetmek sadece mumyalaşmaya götürür bizi. Yaşayan mumyalara.

    Bununla birlikte şuna karşı değilim. Genetik çözümler ve biyolojik yaklaşımlarla sözde değil cidden genç kalmamız sağlanırsa ve bunlar iğrenç plesanta teknolojileri gibi mide kaldırıcı yollarla değil, gelişmiş hücrelerin tolemer yapıları çözülerek ya da erişkin hücreden kök hücre elde edilerek yapılırsa daha ne isteyebiliriz.

    Fakat uygarlığımızın o günleri göreceğinden şüpheliyim. En azından arada geçireceği çok sert bir “çevre dersi” alacak gibi duruyoruz.

    Evet sana da mutlu yıllar nurkan teşekkür ederim 🙂 Hep birlikte güzelliklere diyorum.

  11. Biz blog yazarlarından şikayet ederken basın da bloglardan yazı çalmaya başlamış. Bunun bir iyi iki kötü tarafı var, basın tarafından okunduğumuzu gösteriyor bu iyi tarafı. Kötü tarafı ise basının yazıları çalması ve blogları görmezden gelmesi.

  12. Gerçekten kötü ve hatta aşağılıkça bir olay ama Polyyanacılık oynamaya kalkarsam diyebilirim ki; Süleyman abi, bir şekilde bu olayı kendi yazacağın bir yazıyla basına yansıtmayı başarırsan hem hakkını savunmuş olursun, hem de Türk bloglarını iyi bir şekilde tanıtıp değerlenmelerine (değerlenmemize) katkıda bulunmuş olursun. Bence bu fırsatı kaçırma, muhtemelen açacağın davanın yanında bu olayı basına yansıtmaya da çalış.

  13. ceoyavuz , sözlerine aynen katılıyorum.

    Barış, dostum bu kadar yıldır bin civarında makale yazdım. Tanınacaksam yazdığım makalelerin değeri ile tanınmak isterim. Yani polemiklerle ismimi yıpratmak istemiyorum.

    Ayrıca Hürriyet’in kendi yazarının kulağını çekeceğini hiç mi hiç sanmıyorum. Blog yazarlığı, vatandaş medyası halen yok sayılıyor ama yazı yazılırken bol bol bildirgec’ten ve blog yazarlarından yararlanılıyor.

    Kısacası gidip davalarla uğraşmak istemiyorum. Ama durum ortada… İki yazıyı da okuyun pragraflardaki müthiş esinlenmeyi görün. Bu yazıyı ben Mart 2008’de yazmıştım.

  14. Sevgili Süleyman,

    Bence bu yazıdan (ç)alıntı konusunda fazla hassasiyet göstermişsin.

    Nedeni şu: “Yaşam evresine göre pazarlama” (life stages marketing) konuşulan tüm ortamlarda, gençleştirici faaliyetlerden bahsediliyor.

    Haziran 2007’de izlediğim bir konferansı yazarken “Yaş dendiğinde artık çocuk yetişkinlerin ve plastik cerrahinin de akla geldiğini” belirtmiştim. (http://www.ugurozmen.com/blog/wp-content/berlin_sadakat_yonetimi_konferans.pdf)
    Sayfa 10/12
    Elbette o toplantıda duyduklarım -senin ve Hürriyet Yazarı’nın yazdıkları gibi- botoks’dan estetik cerrahiye, gençleştirme kamplarından kişisel bakım ürünlerine uzanan örneklerle- daha da ayrıntılı idi.

    Senin alıntı konusundaki hassasiyetini bildiğim (hatta bazen referans olarak gösterdiğim) için, benden esinlenmediğini biliyorum. Böyle bir iddia çok komik olurdu.

    Aynı şekilde Hürriyet yazarı da, giderek daha çok konuşulan bu kavramları başka yerlerde duymuş olabilir. Yazı İK konusunda olsaydı, haklı olabilirdin. Ancak, gençleşme pazarından bahseden bir yazıda (ç)alıntı yapıldığını söylemek bence doğru değil.

    Yorumların odağının bu noktaya (alıntı mı / çalıntı mı) kayması da yazının değerini azaltıyor. Bence bu güzel yazının ana fikrine odaklanılması daha doğru.

    Sevgiler

  15. Uğur, sanırım yazının tümü sandınız. Hayır yazının tümü alakasız elbette dediğiniz gbi olurdu öyle olsaydı.
    Benim yazımdaki Cahit Sıtkı ile ilgili kısmı ekliyorum.

    “Elbette şairin zamanında detokslar, botokslar, harika cilt bakım kremleri ve estetik yoktu. Şimdi olsa, daha şiiri yazdığı an cep telefonu çalar, reklam karşılığı, ücretsiz şekilde bir sürü güzellik enstitüsü davet yollar, bir hafta içinde genç görünüme kavuştururlardı. Hatta psikolojik destekle morali düzelirdi. Adamcağız da bu sıkıntıları yaşamazdı 🙂
    Şüphesiz, Cahit Sıtkı, cahili değilim, sadece şaka yapıyorum. Onun ölüme yaklaşımındaki doğallığı öylesine ürpertici ki sizi biraz gevşetmeye çalışıyorum.”

    Şimdi de Hürriyet’teki paragrafı ekliyorum. Belki böyle daha iyi anlaşılır.

    ŞAİR yetişebilseydi eğer 20’nci yüzyılın son çeyreğine ya da 21’inci yüzyıla; birkaç operasyonla yüzündeki kırışıklardan ve göz altındaki mor halkalardan kurtulacaktı. Ve ömrünün yarısını tamamladığı korkusuyla yazamayacaktı belki 35 yaş şiirini. Ne bilişim ne de bilgi, insanın doğanın verdikleriyle yetinmediği ’Güzellik Çağı’nda Cahit Sıtkı Tarancı da 1.500 YTL’ye göz kapaklarını kaldırtıp, 600 YTL’ye Botox yaptırıp, 3.000 YTL’ye yüzünü gerdirebilirdi.

    İşin en ilginç tarafı 2 kez yorum bıraktım Hürriyet’teki yazıya ve editörlerde sanırım haklı olduğumu görmüş olmalılar ki (!) iki yorumumda yayınlanmadı…

  16. Yazınızı ilgiyle ve (uzun süreli 35+ bir issiz olarak) iç burukluğuyla okudum. Bence yazı üzerine söylenecek pek bir şey yok. Durum ortada, siz de gayet güzel araştırmış ve yansıtmışsınız. Teşekkür ederim.

    Yazınızın linkini, kariyer dünyasındaki yaş engeli/sorunu konusunda sanal ve gerçek dünyada çalışmalar yapan, yaklaşık 4 yıldır aktif olan ve an itibariyle 1159 üyeli “kırkartı” adlı Yahoo paylaşım grubuna gönderdim. Ayrıca sizi ve bu konuya ilgi duyan arkadaşlarımızı bu gruba üye olmaya davet ediyorum. http://groups.yahoo.com/group/kirkarti/

    Sevgiler, saygılar..

  17. Yazınızı izninizi almadan Xing de üye olduğum gruplardan birinde link vererek paylaştım. Affınıza sığınırım.

    35 e yeni girdiğim bu dönemde bahsi geçen sıkıntıyı çokca yaşıyorum. Görüşmeci yaşımı farkedince “ama…” diye başlıyor. Benim özel doktorummuş gibi “bunu yapamazsınız siz “diyorlar. Aslında demek istedikleri “bunu yaptıramayız size” gibi geliyor bana. Bu arada posizyon IT gibi neredeyse en az fiziksel güç gerektiren bir branş. 2 makine taşımayı da yapabiliriz herhalde. Hadi o olmadı hiç mi getir götür işi yapan fiziksel güçle çalışan arkadaş yok şirketlerde.
    Amaç yazıda sizin de dile getirdiğiniz gibi. Maaş az verip patrona iyi gözükmek ya da patronun bu yöndeki baskısı yüzünden böyle davranmak.

    Hiç mi öğrenemeyeceğiz acaba. Genç personel ancak tecrübeli daha yaşlı personel ile başarı getirir. Öğretecek yönlendirecek tecrübeye sahip insanlarınız yoksa iflas kaçınılmaz olacaktır. Uzun vadeli düşünmeyi şirketler olarak öğrenemedik sanırım.
    Bu yüzden yurtdışı görüşmeleri yapmaya başladım. Yabancı dilimdeki eksiklik konusunda yardımcı olabileceklerini söyleyen firmalar varken kendi ülkemde bu sebeble eksi puan alıyorum. ingilizcem ingiliz edebiyatı üzerine tartışacak kadar iyi olmadığı için sanırım.

    Dilerim sitenizin linkini paylaştığım İnsan Kaynakları uzmanları okur ve biraz düşünerek davranırlar. Yoksa onlar da 5-10 yıl sonra bu yaşta olacaklarının farkında değiller mi?

    Teşekkürler.

  18. MErhaba,

    Evet aslında bu konu bende 25 yaşlarımda acaba 10 yıl sonra iş bulabilirmiyim şeklinde oluşmuştu. İnsan işinin ne kadar ehli olursa olsun yaşı görmek için uğraşıyor. Benimde 35’e 2 kaldı. farketmez aslında o sayılır . İş ilnalrında yaş sınırı görmeyinde çok seviniyorum . şu an iş aramıyorum ama özel sektördeyiz. Ne zaman kağının önüne konuruz bilinmez. Yaptığım işden solayı asla korkum yok. Başarırım. Fakat bu yaş sedromu ama özellikle iş hayatında korkutuyor. Kimse 20’sinde kalmıyor.
    umarım bu yazılanlar çare olur. Sadece Türkiye’demi olmakta bu durum bilmiyorum ama her yaşa şans verilmeli. Artık yaş sınırı emeklilikdede 65 olunca özel sektör olarak daha da korkuyorum. Çocuklarımız için de.

    Saygılarımı sunuyoruö.
    Teşekkür ederim

  19. Sayın Süleyman Bey;
    Üretmiş ve büyütmekte olduğunuzu gördüğüm bu güzel siteniz için sizi gerçekten kutlarım. (Zaten bizden önce en iyi site ödülünü size verenler bunu layıkıyla yapmışlar) Gerçekten tebrikler.
    Benim bir merhaba başlangıcım belki bu “35 yaş konulu” yazınız üzerine olacaktı. Ancak (şu anda başlığını tam olarak anımsayamadığım, ancak iyi Türkçe kullanmayı öne çıkaran) bir yazınız aklıma gelince, merhaba içerikli yorumumu yaş konulu yazınızdan, o bahsettiğim yazınıza çevirmeyi daha uygun buldum. Görüyorum ki o yazınızda savunduğunuz kadar da güzel, anlaşılır, keyifli ve sade bir diliniz var. Ancak buna karşın yine de 35 yaş konulu yazınızda yabancı bir sözcüğün kullanımında bir şeyi gözünüzden kaçırmış görünüyorsunuz. O da “personel” yerine “personeller” demiş olmanız. Malum personel orijinal kaynağı olan Latin dillerinde zaten çoğul bir kelime. Yani bir kişi için de personel bin kişi için de personel demek gerekir. O yüzden çoğul olan bir kelimeye Türkçemizdeki ler/lar çoğul ekini bir kez daha eklemek olmaz/olamaz. Sizin gibi birikimli üstelik yabancı dil de bildiğimi tahmin ettiğim bir insanın bunu bilmeden yazmadığını, tam aksine dalgınlıkla yazdığını tahmin etmekteyim. Ama yine de okuyucu açısından yanlış yanlıştır. Bu uyarıma darılmayacağınızı umarak çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
    Saygılarımla.

  20. kotyoralı, belirttiğiniz gibi “personel” çoğul bir kelimedir. “Personeller” yanlış bir ifade şeklidir. Bu imla hatamızı hemen düzelttik. Desteğiniz için çok teşekkür ederim.

Uğur SAMSA için bir yanıt yazın

Yorumunuzu yazınız
İsminizi Yazınız