İşte oradaki sarışın, 1.68 boyu ve mavi gözlerindeki ürkek bakışla tam idealindeki kadındı. Nabzının, boynunun kenarlarında atışını hissediyordu. Nefesi burun deliklerini yakacak gibiydi. Sanki minik bir ejderha yutmuştu. Kadına doğru ilerledi. Giriş cümlesi daha önce onlarca kez söylendiği gibi göz göze geldikleri anda ağzından dökülecekti.

seriallover
Görsel: the moog | Creative Commons lisansı ile kullanılmıştır.

Ve işte gelmişti. “Tanrım lütfen acilen ambulans çağırın.” diye inledi eli  kalbinin üstünü tutarak.  Kadın hayretle ona bakakaldı. “Sanırım kalp krizi geçiriyorum.” Güzel kadın panikle elini çantasına uzattı telaşla telefonunun tuşlarına basmaya başladı.  Adam birden gülümseyerek doğruldu ve ekledi “sizi gördüğüm için…” .  Sarışın kadın bir an anlamadı ve sonra hoşnutsuzlukla baktı . “Sersem” diye mırıldanıp  ardını dönerek hızlı adımlarla uzaklaştı. Adam gülümsedi amacına ulaşmıştı, başarmıştı.  İkinci karşılaşmalarında kendisiyle konuşacağına kesinlikle emindi.

Amerikan kültüründe sıklıkla gördüğümüz “Serial Killer / Seri Katil” kavramını bilirsiniz.  Bu seri katillerin psikolojik anatomileri, öldürme şekilleri, geçmişleri ve öldürme nedenleri onlarca filme konu olmuştur. Seri katilleri olağan katillerden ayıran belli bir örgüyü/patterni takip etmeleridir. Kurbanlarının birbirine benzerliğinde ve öldürme stillerinde bir benzerlik vardır hatta suç mahallinin bile bir benzerliği olabilir. Öldürme nedenlerini bir şeylere dayandıranlar olduğu gibi hayvani bir içgüdüyle öldürdüklerini idda edenler de vardır.

dexter1
Görsel: i heart him | Creative Commons lisansı ile kullanılmıştır.

Ama rahat olun, bu konu pek hazzetmediğim “Seri Katiller” hakkında değil. “Seri Aşıklar / Şıpsevdiler” hakkında. 😉

İki cinsi birbirine bağlayan o sihirli etkileşim anında beğeni figürü oluşurken gün geçtikçe çizgileri keskinleşen bir kalıp aranır. Gördüğümüz insan, aklımızdaki fiziksel, zihinsel ve duygusal ideal insanla karşılaştırılır.

Biz insanlar, en masum anlarda bile, otomatik olarak sürekli ölçen biçen bir beyne sahibiz. Bu değerlendirme aracı zamanla edindiği deneyimlerle aşkı tarif eder. İdeal kadını ve ideal adamı da.

Yıllar ilerledikçe birbirinden farklı görünse de “Serial Lover” belli bir “pattern”i izler. Bir gülümseme, gülümserken gamzesinin kıvrılması, gözlüğü, bacaklarının kasları, kafasını tutuşu, sakallı olması, saçlarını topuz yapması, kitaplardan bahsetmesi, futbolu sevmesi, araba kullanmaya bayılması, Caz dinlemesi, kick-boks yapması, çektiğiniz fotoğraflara ilgi göstermesi, akşam yemeklerinde en iyi yerleri tanıması, eğlenceli bir arkadaş çevresi, dondurma için deli olması, piknik yapması, çılgının teki olması ya da ayaklarının yere çok sağlam basması…

Her ilişkide, karşılaştığımız her insanda örgü iyice sıkılaşır.  “Serial Lover” aslında sevdiği her insanda, belli bir insanı arar. Eğer fazla beylik ve kalıp gelmeyecekse Oidipus ve Elektra komplekslerine gönderme yapabilirim. Ama bence yeterince işlenmiş olan bu konuyu bu kadar abartmak doğru değil. Çünkü daha 20’li yaşlarını geçen insanlar beğenilerini çeşitlendirirler. Bu teoriler kesin bilgiler olsaydı, tüm kız kardeşlerin ve erkek kardeşlerin aynı tip erkek ve kadınlarla evlenmesi gerekirdi ki, böyle olmuyor.

TAKİBE ALIN:

X (Twitter) Takip Edebilirsiniz: 
twitter.com/ssonmez

Bilimkurgu okumayı seviyorsanız,
Starbul ilginizi çekecektir. www.starbul.com

Youtube Kanalım: 
www.youtube.com/suleymansonmez 


Öyleyse Lise psikoloji bilgisini bir yana bırakalım! “Seri Sevgili”,olmak özel bir durum değil. Aslında ortalama insan çoğu zaman serisever halde geziyor! Ama bu beğeni ve her insanı ölçüp tartma dürtüsü, bazılarında çok ön planda, bazılarındaysa “Bende yok  öyle birşey. Ne sandınız beni” denecek kadar baskılanmış halde. 🙂

Serial Loverları çapkın, zampara, don Juan gibi kavramlardan ayırmak gerekir. Çünkü serial killer denen canilerin, birçok insanı öldüren katillerden farklı olması gibi, izledikleri bir yöntem ve kurban tipi vardır. Üstelik bir serial lover pekala kadın da olabilir! 🙂

kadincapkin
Görsel: Cee Emily | Creative Commons lisansı ile kullanılmıştır.

İnsan yapısına yakından bakacak olursak,  beynin geometrik ölçüm sistemleri kesinlikle önce “altın oran” olmak üzere, kendi patternini / örneklemesini karşı cinste arıyor. Bunu nereden biliyoruz? Bir insanın güzel olup olmadığını sorduğunuzda bu nispeten tarafsız soruya herkesin vereceği bir subjektif cevap oluyor.  (Daha detaylı bilgi için:  Yüzünüz simetrik mi? makaleme buyrun. Güzellik ve geometri arasında ki şaşırtıcı gerçekleri yazıda bulacaksınız. Ya da önce bu yazıyı okuyun sonra onu siz bilirsiniz)

Bu arada bu yazıyı kuru kuruya okumuyorsunuz değil mi? İçeceğinizi alıp gelin. Biliyorsunuz ben sizi beklerim 🙂

Evet, ben de içeceğimi aldım. Devam edelim. Serial Loverlar için beklenen en büyük tehlike “moda”. Yani seri katillerin taklitlerinin türemesi ve polisi deli edecek, onlarca insanı kan ve gözyaşına sürükleyecek taklitler gibi sevginin taklidi de Angelina Jolie dudaklı veya Antonio Banderas bakışlı sevgililer aramaya itiyor. (Bu isimler örnektir, lütfen kendi idelonuzu bu isimler yerine koyun yüzlerce idolu buraya yazmam mümkün değil 🙂 )

Şıpsevdi sevgiler, minik dozlu kalp spazmları gibi çok güzel bir insan gördüğümüzde, beynin kimyasının değişmesi, belki kendi güzellik hormonlarımızın ve feromen etkisi gösteren terbezlerinden yayılan çekim kokuları yaymamıza neden oluyor. Bunun anlamı metobolizmanın “serial lover” dozunun yükselişinin kişiyi tam bir savurganlıkla enerji, dikkat ve kimya harcamasına ittiği.

Peki kontrollü bir sevgi arayışında, tek eşliliğe ne demeli? Tek eşlilik dünyaya gözlerini kapama becerisi değil 🙂  Bir insanın sizi diğerlerinden katlarca daha fazla çekmesi. Güneş varken ayın çekim sahasının ufacık kalması gibi. 🙂

Tek eşlilik serial lover olmayı engeller mi? Yok, aldatmaktan bahsetmiyorum. Gözlerden, anlık değerlendirmelerden ve ardından hemen kendini toparlamalardan bahsediyorum. Eğer dikkatli bir gözlemciyseniz bunu gün içinde rastladığınız insanlarda binlerce kez görürsünüz. Öyle ki çoğu zaman bunun farkında bile değillerdir.

Bu, altbeynin temel işlevi, bizlerin yaşaması, çoğalması ve hayatta kalaması olan altbenliğimizin sessiz izdüşümüdür. Bir “serial killer”da olduğu gibi Süper ego toplum içindeyken bu kimliği bastıracak ve toplumda yaşayabilmesi için görünmez hale getirmeye çalışacaktır. Tüm bastırma çabalarında olduğu gibi istemdışı ufak tikler, sinyal vermeye devam edecektir. Boynun bükülmesi, elin belli belirsiz saçı okşaması, yüzüğü çevirme, dudakları ısırma vs. vs.

erikdegraaf
Görsel: Erik de Graaf – The Lovers

“Serial Lover” olmak bir süreçtir. Ama “Serial Killer”la ortak yönleri şaşılacak kadar çoktur. Her ikisinde de ardarda gelen adaylar birbirine benzer duygulara hitap eder. (Bazen tamamıyla başka bir insanı sevmekten veya saç renginin değişmesinden bahsetmiyorum. Kişiye hissettirdiklerinden bahsediyorum)

En kötüsü her ikisi de kurbanlarını öldürür. “Serial Lover” için aşk bitmek zorundadır. Belli bir örgüyü takip ediyordur ve hiçkimse aklındaki o örgüye tam olarak uyamayacaktır. Sonsuz bir arama hissi, susuzluk ve gözlerdeki umutla umutsuzluk arasındaki gidiş. Derin bir yoksunluk ve doldurulması imkansız bir çölü suyla doldurma çabası…

Serial Lover pek çok yönüyle aşkı ile adım adım ilerleyen, olay mahallinde etrafı beyaz tebeşirle çevrilmiş mektuplar, güller, hatıralar ve kalbi kırık kurbanlar bırakan acımasız bir sevgilidir…

TAKİP İÇİN : Yazdığım Kitaplar | Youtube | Twitter | Instagram



7 YORUMLAR

  1. Süleyman çok güzel yazmışsın yine. Bu konuyu üretmeye veya tüketmeye odaklı insan açısından da ele alabilirmiyiz acaba? Serial bişey olanların hepsi tüketme ve yoketmeye odaklanmış gibi geliyor bana. Zamanımızın toplum bilinci de (her ne haltsa) insan olma potansiyeline sahip organizmaları birer seri tüketici haline getirmede oldukça başarılı.

  2. Hakkı, bu yazı bence oldukça sıradışıydı ama ya okurlarım çekingen ya da sessizce okuyup gidiyorlar. 🙂 Bu nedenle genel olarak bu makalenin her çeşit susuzluğa, modern zamanların hastalıklarına işaret ettiğini düşünüyorum ve yorumuna sonuna dek katılıyorum.

  3. Kimsenin bu ”serial”tezine itiraz edeceğini düşünmüyorum zaten,benim merak ettiğim ..herkesin bu tek güneşin varlığına inanıp inanmadığı? 🙂

  4. vardır elbet birilerinin güneşi..
    var olan güneşlerde kendi kendilerini söndürürler bazen..
    bazende bizler o güneşlerden uzak düşeriz
    sonuçta olsada olmasada bu serial lover olma durumu her iki cinsiyet içinde büyük ölçüde geçerli..

  5. Çok üzgünüm ama bu konuda iki cinsiyetin eşitsizliğini İngiliz araştırmacılar çoktan kanıtlamışlar.XX kromozomların baskın çoğunluğu güneşlerini kaybetmiyorlarmış…

  6. Tanimlariniz ve anlatis tarzınız çok kaliteli ve bundan da öte fikirleriniz bir sosyoloji veya psikoloji dergisinde yayinlanabilecek kadar yeni bakış acısı iceriyor. Bunu bir duşunun derim, hatta kendim ve cevremdeki bir çok arkadas da sizin gibi mantığa dayalı ilimlerle uğraşmasına rağmen sosyoloji ve psikoloji ile ilgili buna benzer fikirlere sahip.
    Acaba bahsettigim sosyoloji dergisini biz ma yapsak:)
    (iphone ile yazıyorum, imla hataları ve anlatım bozukluklarından dolayı mazur görün)

  7. Bilmeyişimi bu sitede ki acemiliğime verin ama, Rp editörünüzün yazdığı reply manasında mıdır,acaba? 🙂

YORUMUNUZ NEDİR?

Yorumunuzu yazınız
İsminizi Yazınız