Bir süredir “Secret” rüzgarı esiyor. Anlamı: SIR. Sırların en büyüğü deniyor. Bu sırrı bilenlerin büyük ve ünlü tarihi kişilikler olduğu anlatılıyor. Zengin insanların, başarılı insanların, bu “Sırrı” bildiği ama söylemediği, bu nedenle sahip oldukları herşeyi kendilerine çektikleri anlatılıyor. Buna “Çekim Yasası” diyor kitap.

Bir süredir "Secret" rüzgarı esiyor. Anlamı: SIR. Sırların en büyüğü deniyor. Bu sırrı bilenlerin büyük ve ünlü tarihi kişilikler olduğu anlatılıyor. Zengin insanların, başarılı insanların, bu "Sırrı" bildiği ama söylemediği, bu nedenle sahip oldukları herşeyi kendilerine çektikleri anlatılıyor. Buna "Çekim Yasası" diyor kitap. SECRET'in Sırrı

Fikir başta çok tanıdık geliyor. Bizim gibi doğu ve batı arasında neredeyse her çeşit dini görmüş, felsefe akışlarıyla ve ruhsal öğretileriyle yoğrulmuş bir toplum, temelde İslam hakim olsa da Fas’tan ya da Libya’dan ya da Fransa’dan daha farklı bir şekilde hayata daha zengin bakma şansı yakalar.

Toplumsal adetlerimizde dua vardır, kişi inandığı Yaratıcısına dönüp talepte bulunur. Bu talep kişisel olabilir ya da sevdiklerinin, insanlığın yararına olabilir. Yine ananelerimize göre dua kabul edilirse kişi memnun olur, ancak edilmezse isyan etmeyi, yakışıksız ve çirkin bulur. Çünkü bu duanın kabul edilmemesinin de büyük bir hikmeti olduğunu kabul eder.

İş, “Secret / Sır” kitabına gelince, kitap bir manyetik çekim alanı gibi düşüncenin olay ve enerjiyi toparlayıp somut dünya verilerine çevirdiğini anlatıyor. Kısacası “Sen konsantre ol, sadece olumlu düşün, olsun” diyor. Ancak bir farkla ki bu isteğin evrene yapıldığını ve evrenin cevap verdiğini anlatıyor.

İşin neresinden tutsam diye baktığımda, gerçek işleyişten anlaşılan kısmın, çok az olduğunu üzülerek görüyorum. Mevlana’nın büyük Mesnevisi’nden bir satır alıp, bir felsefe kurmaya çalışmak kadar hatalı bir taktik.

Ya da Aerodinamik yasasını bulanların kanadın üstünden ve altından geçen rüzgarın hızının farklılığı nedeniyle, uçağın uçtuğunu anlamadan, uçmak için sadece hızın yeterli olduğunu sanmaları ve yeni uçaklar tasarlamaları gibi.

Gelin, doğru bildiklerimize bakalım. Evrenden talep edip her şeyi çektiklerini düşünenenler, ilk önce şunu anlamalıdırlar. İnsan evrende bir zerredir. Evrenin hizmetinde bulunan parçalardan biridir. Evren madem böylesine zeki bir yaşam formunu meydana getirmiştir. Öyleyse evren, insandan daha zeki bir organizmadır. Bu organizma ölçüye sığmaz bir büyüklükte bir beden ve zihin ağından oluşmaktadır. Makroda da, mikroda da evren vardır.

TAKİBE ALIN:

X (Twitter) Takip Edebilirsiniz: 
twitter.com/ssonmez

Bilimkurgu okumayı seviyorsanız,
Starbul ilginizi çekecektir. www.starbul.com

Youtube Kanalım: 
www.youtube.com/suleymansonmez 


Çekim yasası evrensel bir yasadır. Bakın Newton tarafından formülüze edilen kütle çekim yasası insan olaylarına uygulanırsa

Çekim=

insanın zihinsel çekim enerjisi x çekmek istediği şeyin kütlesel enerjisi
———————————————————————–
ikisi arasındaki mesafenin karesi

Formülü iyice inceleyin. Daha önce gelmeyen herhangi bir arzu nesnesi, bir araba, ev, sevgili vb. denklemde insanın çekim enerjisi arttırılarak çekilebilir mi?

Evren, elbette sahipsiz ve başıbozuk olaylar zincirinden oluşmaz. Aramızdan yüz milyon kişi ölürcesine bir tutkuyla, Ayın yörüngesinden çıkıp Mars’ın uydusu olmasını istese de bu olmaz.
Çünkü talep ve arz, isteyen ve verenin bütünleşmesi ile gerçekleşir. Sevgi ve saygı ile birleşen mikro ve makroyla. Gözü dönmüş bir “ben tutkusuyla”, “benliği doyurma telaşıyla” bunun arasında büyük bir fark vardır.

“Evren istemedikçe sen isteyemezsin, senin istemen de onun desteğiyledir. Çünkü senin kontrolünde olmayan milyarlarca hücrenin düzgün yaşaması çevrendeki faktörlerin hep yaşayabileceğin seviyede tutulması evrenin işidir.”

İnsan, kibrinin ve bencil taleplerinin elinde esir olmadan durup bakmalıdır. “Yaşamın bu büyük akışında ben neden bunu istiyorum? Gerçekten bu hırsımın, sahip olma hırsımın, bu sonsuz arzu batağının beni çektiği yer neresi? Neden mutlu olmak için buna ihtiyaç duyuyorum?”

Bilgelik her istediğini talep eden ve onun peşinde koşan insanlara değil, isteğin ne olduğunu anlayanlara gelir. Onlar da çekim yasasını kendi keyiflerinin merkezinde ve sınırsızca değil, bir başka insana, ihtiyaç sahibine, yaralı bir canlıya ve dünyaya hizmet etmek için kullanır. Kendileri için istemezler demiyorum. Bu da uç bir yönelim olur. Fakat istedikleri gerçek ihtiyaçlardır. Çünkü bir doğa olayı gibi kendiliğinden en güzel olana yönelirler. Büyük çarktaki yerlerini alır. “BİZ”deki yerlerini alırlar. Bütün bu muhteşem varoluşu varedeni de bilirler…

Kitap şu haliyle başına felaket gelenleri, bebekken hastalanıp sakatlanıp ölenleri dahi suçluyor ve zan altında bırakıyor. Bu yönüyle bence okuyan hassas kişilerde klinik sorunlar yaratabilecek şaşılacak bir eser. Düşünün, kişinin kronik bir hastalığı varsa veya depremde yakınlarını kaybetmişse, çekim yasası’nın bu yanlış anlaşılması sonucu kitaptan anlamamız gereken kişinin kendisinin kaşınıp (!) bu sonuca neden olduğudur. Tabiii belirsiz kaygı ve korkularıyla. Şimdi bu insanı iç çatışmaya ve kendini suçlamaya ve içinden çıkılmaz bir mücadeleye itecektir.

Kitaptaki yeterli ve doğru bir açıklama değildir. Bir ışık tanesinin, hem dalga olarak, diğer fotonlarla, hem tanecik gibi tek başına yol aldığını biliyoruz. Bunun gibi sadece tekil bireysel bir iradeden bahsetmek, kitabı yazan ve ısrarla bu hataları düzeltmeyenler için bahtsızlıktır. Genetik faktörler, kazalar, evrensel büyük planlar, yaşamda alınması gereken dersler, binlerce faktörle oluşan bir ANdan ibarettir hayat.

Hayatın sadece pozitif kutbunu yaşamaya çalışan bir insan, negatif saydığı herşeyden nefretle kaçan insan, bir cam saraydaki sahte yaşamda yaşayacak ve asla olgunlaşmadan, iyice kendisine odaklanarak, kendisi kadar başarılı olmayan ve sırrı anlamayan aptal ve zavallıları da (!) uzaktan hüzünle seyredecektir.

Son sözde ne demeli? Eğer hayatınızda harika bir değişiklik yapacaksanız, sessizce dünyayı izleyin. Bu büyük muhteşem yaşam alanının nasıl olup da böylesine dengede ve coşkuyla aktığını sezene dek kıpırdamayın yerinizden. Sonra bu huzur size az geliyorsa dönün ve sırları çağırın. Ancak bilin ki alınan herşeyin bir bedeli vardır. Oysa yaşamın ve yaşamın sahibinin hediyeleri her çeşit çekimden daha güzeldir.

TAKİP İÇİN : Yazdığım Kitaplar | Youtube | Twitter | Instagram



11 YORUMLAR

  1. Suratımı Hiro gibi yaparak bütün gücümle bu kitabın daha fazla satmamasını diliyorum, işe yaramasını isterdim.

  2. Kitabı ne alırım ne de okurum. Bu arada ufak bir dip not: Kitabın Avustralyalı bir yazar tarafından daha önce yazıldığı fakat sadece Avustralya içinde yayınlandığını ve Amerikalı yazar tarafından çalındığı iddiası da var. (Bizzat kendim TV’de seyrettim haberi) Avustralyalı yazar, elinde medyatik ve finansal bir güç bulunmadığı için Amerikalı yazar ile başedemediğini söylemişti.

    Fakat bir dakika yav böyle bir güç elinde yoksa kitapta yazanları uygulayıp neden bu güce sahip olmamış 🙂 …

  3. Secret’ı defalarca okudum hatta yetinmeyip benzeri kitapları da okudum ve okumaya devam ediyorum. Dini inancı da çok kuvvetli olan bir insan olarak SIR ve DUA’yı bir arada kullanıyorum. VE kitabı okumaya inanarak dua etmeye başladığım son 5 aydır hayatımdaki her şeyolumlu yönde gelişim gösteriyor. Eskisi kadar çabuk sinirlenmeyen, nefret-kin-ukalalık gibi eskiden fazlasıyla içimde bulundurduğum duygulardan arınmış, hayata pozitif yaklaşan bir insan oldum. Herkese sevgi ile yaklaşıyorum ve karşımda büyük bir sevgi buluyorum. Tüm bunları Secret mı gerçekleştirdi derseniz cevabım kesinlikle evet olmıcaktır. Ama şunu inanarak söyleyebilirim ki Secret benim bakış açımda ciddi değişiklikler oluşturdu. İnancımla birleştirdiğim olumlu bakış açısı beni daha mutlu istediklerine birer birer sahip olan POZİTİF bir insan haline getirdi.
    Secret’ı bencillik olarak nitelendiren insanlara katılmıyorum. Olumlu düşünmek etrafındaki insanların da olumlu olmasına neden oluyor bir süre sonra….Herkese mutluluklar diliyorum ve kendilerini iyi hissetirecek bir çıkış kapısı bulmalarını diliyorum…Sevgilerimle…

  4. The Secret, ilk başta insana mantıklı gelse de zamanla pek de bir geçerliğili olmadığını görüyoruz. Ben kitabını okumadım ama bir arkadaşımdan videosunu alıp izledim. Video fazlaca propaganda kokuyordu ve pek çok noktada açıkçası çarpıtma gördüm. Ünlü bir düşünür’ün bir sözünde “sır” geçmesi bu sırrın geçrek olduğu anlamına pek tabii gelmez.

    The Secret, şunu soruyor: “Dünya’nın %1’lik kesiminin global gelirin %96’sına sahip olması sizce bir tesadüf mü?” Ardından bu soruyu tesadüf olmadığı noktasında cevaplıyor ve bunu iddia ettiği güzel şeyler düşünmek sırrına bağlıyor. Ben bunu bir sır’dan öte kapitalizme bağlıyorum mesela ve bu noktada The Secret tüm inandırıcılığını yitiriyor. Bir bakıma sadece kitleleri uyuşturma misyonu gözüme çarpıyor..

    Ama iddialar da hemen yok sayılabilecek türden değil, yani yalan yanlış olduklarını da söyleyemem. Zaten güzel şeyler düşünmenin bir zararı olacağını da sanmıyorum ama hayatınızı da Televole izleyen taşralı kız moduna sokup sadece hayallerden kurulu bir dünyada yaşamayın derim. Hayatın gerçekleri var ve The Secret gerçekliği fazlaca su götürür bir felsefe..

  5. Her hangi bir olay, düşünce vs. istenildiği şekilde anlatılıp aksi ispatlanabilir bence. Bir inanç meselesi. Hayatın, bizim alıştığımız veya bize “öğretildiği” gibi olduğunun bir sanrıdan ibaret olmadığını ispat etme telaşında olmak da faydasız.

    The Secret’ın içindeki hiç bir bilgi yeni değil… sadece ele alınış tarzı itibariyle çağın hastalığı olan “kısa yoldan istediğimi elde edeyim” hissiyatını verdiğini düşünüyorum. Bu da “yan gel yat osman”cıların çok ilgisini çekiyor. “Hep olumlu düşünürsem evren de bana olumlu şeyler verir” laylaylom. E herhalde öyledir tabi ki ama bu bazılarının yaptığı gibi işine geldiğinde iki dakika olumlu düşünerek elde edilebilecek bir sonuç değil. Yani asabi birinin sürekli aşırı tepki verdiği bir konuda sırf işine gelmediği için yırtınarak iki dakikalığına sakin olması gibi bir şey değil bu.

    Kısacası, hayata yapıcı ve farklı bakmak/bakabilmek, kişiyi kalabalıktan ayıran bir farkındalık içinde olma durumudur. Olumlu bakabilme gücü, olumsuzu ihmal etme, hiç görmeme anlamına gelmez. Bir kitabı okuyup içindekileri anlamadan uygulayarak zengin olan, başarıya ulaşan insan yok ve olamaz da zaten… ama olaya bu kadar düz bakınca karşıtlığını ortaya koymak kolay olur -kitabı okudum artık hayata olumlu bakıyorum (oldu! :)). Farkındalığı elde edebilmek bu kadar kolay değil. The Secret’ın bu bakış açısını ve felsefeyi bu kadar basite indirgediğini düşünmüyorum ama “anlatım basitliği ve anlaşılabilirlik anlamında” bana göre tek kitap (hafife alıyormuş gibi görünüyor yani). Bu yüzden bu bakış açısına ulaşmamış kişilerce “çok kolay” bir şeymiş gibi görünebiliyor. Belki o kadar “zor” değildir ama insanlığın durumuna bakıldığında çok da “kolay” olmadığı ortada.

    Sonuç olarak olayların veya hayatın kötü tarafına bakmak ve ona yoğunlaşmak süper kolaydır. Anında yapabilirsiniz. Bu konuda hiç zorlanan olmadığı için pek tercih edilir bir ruh halidir. Olumluyu görmek ve ona odaklanarak zihni temiz tutabilmek kolay olmadığı için bu bakış açısına sahip olmayanların “tü kaka” ya da “polyannacılık (onun da ne olduğu bilinmiyor ya neyse)” dediği bir durum ortaya çıkıyor. İnsanların çoğunluğu sıkıya geldiği an olumsuz düşünür (nokta) Ayrıca çok da sıkı olması gerekmiyor içinde bulunulan olumsuz durumun. Höt dendi mi herkesi karalar bağlıyor.

    The Secret, binlerce yıldır bilinen “mutlak farkındalığa” yazarın verdiği isimdir. Ve çevremizde gerçekleşen olayların (“bu” açıdan) farkında olmak da öyle kolay kabullenilir bir şey değil. Öyle hoppidi hoppidi olumlu bakış açısı tanımıyla yırtamayız yani… ama kişinin kendi direncini ve hayata bakış açısını nasıl tuttuğu, geleceğini belirler. Bu da buz gibi gerçektir. Hayata nasıl bakıyorsanız öyle görürsünüz (bana ait bir laf değil). O yüzden hakettiğini yaşamak diye bir şey var; ve bu da bilinçle değil bilinçaltıyla çalışan bir mekanizma. Düşünceyi bilinçaltı seviyesine çekebiliyorsa kişi, o zaman anlayabilir ne dendiğini.

    Nihayetinde, bu bir seçimdir. Seçmeyenlerin seçenleri neden bu kadar eleştirdiği de (cevabı merak ettiğimden değil tabi) ayrı bir soru… sanırım ortada ne döndüğü anlamak isteniyor. Fakat maalesef anlamanın da bedeli var. Bu, uzaktan anlaşılabilecek ve “işine gelirse” yapılabilecek bir şey değil.

  6. Normalde popüler kitaplara fazla yaklaşmam , çünkü bilirim ki tıpkı müzik sektöründe olduğu gibi, kitap sektöründe de işin bir piyasa tarafı birde üretene de tüketene de manevi anlamda kazanç sağlayabilecek; yani ne istediğini bilenle, ne verdiğini bilenlerin oluşturduğu iki farklı ortam vardır.
    Şimdilerde durulmuş olsa da (ben yazıyı geç farkettim) bir “secret” fırtınası esti ortalıkta. Yukarıda yazdığım sebepler beni ne kadar uzaklaştırmış olsa da, baskılara dayanamayıp -biraz da meraktan- aldım kitabı. Dışı süslü görünenlerin genelde içinin boş olabileceği gerçeğine rağmen, aldım elime, başladım okumaya(bu ikinci gaflet). Kitabın ortasına kadar gidebildim. Tahminlerimin boşa çıkmadığını düşünürken, yakın çevremden de bazı övgülü sözlere rastladım kitapla ilgili. Bir sohbet esnasında lafı açıldı (ben açmadım hiç ağzımı). Bir ara farklı bir kitaptan bahsedildiği şüphesine bile kapıldım. Yakınlardan gelen seslerle birlikte tekrar okumaya karar verdim kitabı. Ama yok, yine aynı , yine aynı . Yarısına bile gelemedim kitabın ve hayatımda yapmadığım birşey yaptım. Ortasına bile gelmediğim kitabın, tam ortasından ikiye ayırdım !.
    Bu biraz ağır bir yaklaşım gibi gelebilir, ancak daha sonra yazar hakkında edindiğim bilgilerle de yaptığım şeyin arkasındayım.
    Kitap hakkında söyleyebileceğim tek olumlu şey tam bir pazarlama harikası olduğudur. (filmi de çekildi biliyorsunuz) Yani bu; altı üstü bir kaç gram aromadan ve çözünmüş karbondioksitten ibaret bir içeceğe, insanın belki de hayatı boyunca belki ne olduğunu bile bilmediği duyguların, anlamların yüklenmesi gibi, bir kaç süslü kağıda, duymak istenilen nevarsa yazılmasına benziyor.
    Bence Süleyman beyinde belirttiği gibi, Mesneviyi okuyun, bir tutmuyorum ancak, Üstün Dökmen hocanın kitaplarını okuyun (secret tan sonra gerçek dünya çarpabilir, dikkat !)
    Sürekli tekrar eden döngülerle aynı şeyler farklı cümlelerle yazılmış. Sanki dedemin öğütlerinin içini boşaltmışlar, sonra da “çalış senin de olur” u “senin de olur , senin de olur ” diye tekrar edip durmuşlar.
    Velhasıl kelam; bu ve sonradan çıkan taklitler (“onun sırrı”, “bunun sırrı” ) şarlatanlıktan başka birşey değiller.

  7. Teşekkürler.
    Secret hakkında önceleri okuduğum onca yorumdan sonra, sizin yorumunuz oldukça aydınlatıcı geldi. Kitabı alıp okumadım. Çok satanlar konusunda biraz takıntılıyım sanırım. Yine de insan bazen yorumlardan, okuduğunda anlayabileceğinden daha fazlasını öğrenebiliyor. Şu an bu kitap için sular sakinlemiş olsa da, bu yazınıza rastlamam güzel oldu.
    Ve inanıyorum “Yaşamın sahibinin hediyeleri, her çeşit çekimden daha güzeldir.”
    Kolaylıklar diliyorum…

  8. ben ne kitabi okudum nede filmini izledim ama internet üzerinden yaptigim kisa arastirmada secreti zaten bilyiyormusum fakat kendimde buldugum bu seyi sirf kendim kesfettigim icin uygulamada yeterince cesaretli olamadim bazende umutsuzluga kapilip ilgilenmedim ama ne zamanki bunu televziyondan duyup internetten arastirinca hem cok sasirdim hemde cok sevindim ve ister istemezde serete olan inancim artti bence zaten her sey inanc kendine olan evrene yaradana olan inanc her seyi istedigimiz sekilde gitmesine sebep oluyor eminim hepimizin hayatinda devamli ufak seylerde aksilikler yasiyoruz örnegin en basit olarak eve aksam geldigimizde kapiyi acmak istedigimzde nedense her seferinde uymayan anahtari yada paltomuzun cebinde bir seyi almak istedigimizde nedense bu hep yanlis cep olur buna benzer bir sürü örnek yasiyoruzdur ama ne zamanki ben bu durumu yeniden ama eskisinden daha kuvettli bir sekilde inanarak yasmaya basladim her sey bu sefer tam tersi olmaya basladi bence sir ilk önce kendine inanmak daha sonrada sirrin istedigimiz seyi yabilecegine inanmak güvenmek kusura bakmayin türkcem fazla iyi degil hatalarim icin kusura bakmayin yada yazis seklim icin beni ciddiye almamazlik etmeyin yazmamdaki amac secrete inanip herkesin o ilk ufak mutlulugu yasamasi ve bunu devam ettirerek hayatinda mutlu olmasidir umarim olursunuz hoscakalin

  9. Ben Secretiı alıp okudum. Fakat bu olaya inandığımı söyleyemem doğrusu. Olumlu düşünme bir sanat buna katılıyorum ama olumlu düşünerek her şeyi kendimize doğru çekebileceğimiz konusunda yazarla görüş ayrılığına düşüyorum. Henüz bir 7. sınıf öğrncisi olmam da belki kitaptaki bazı bölümleri anlayamama neden olmuş olablr tabii.. Yine de orada yazan her şeyn doğru olmadığını düşünüyorum…

  10. bende kıtabı aldım ve okudum… sızlere katılıyorum ve aynı şeyler tekrarlanıp durmuş yarısında bıraktım..bıldığımız şeyler olumlu düşün olumlu olsun herşey…. biz bıunu zaten bılıyoruz bıraz polyannacılık gıbı bişi(tam anlamıyla olmasada)kıtabın bu kadar abartılmış olmasına da şaşıyorum açıkcası…

  11. Sizin belirttiğiniz gibi ve levh_i mahfuz’da (burak özdemir) yazdığı gibi “her şeyin bir bedeli var”insanları DÜŞ kırıklığına uğratıp düşlemekten vazgeçmeleri için yazılmış bir kitap.

YORUMUNUZ NEDİR?

Yorumunuzu yazınız
İsminizi Yazınız