Yaşlı, çirkin, müzmin kadın saçları siyah fileyle sarılı, dudakları kırmızı rujla özenle kapatılmış. Uzun etekli, uzun kollu boynunu da örten bir giysisi var.

birarayagelisler

Görsel: Frodo Babbs | Creative Commons Lisansı ile kullanılmıştır.

Öyle bir yüzü var ki, Polyanna’nın son iyimserliği de yok oluverir. Gece bile tedbirli bir havayla çevresini sarıyor.

Caddenin solunda kaldırıma yapışmış. Sağ elinde tuttuğu bir kayış. Göz kayışı takip ediyor ve ucunda tüylü bir şeye takılıyor.

Bir köpek. Öyle tatlı, öyle minnacık ki, insanın öpe öpe sevesi geliyor. Şeker şey zıplıyor, havlıyor. Kadının önünde sağa sola gidiyor.

Kadın zalim. Yüzü katı, elleri sıkı. Bir milim açmıyor kayışı. Bir an beklemiyor köpeği.

Köpek küçük boyuyla direnmek istese de bizim meymenetsiz ipini çekiyor. Köpeğe tek söz söylemiyor. Çöp taşır gibi. Pisliğe bakar gibi bakıyor köpeğe.

TAKİBE ALIN:

X (Twitter) Takip Edebilirsiniz: 
twitter.com/ssonmez

Bilimkurgu okumayı seviyorsanız,
Starbul ilginizi çekecektir. www.starbul.com

Youtube Kanalım: 
www.youtube.com/suleymansonmez 


Kuçu ağlamaklı, meraklı, kısa kayışın elverdiği özgürlükle sağa sola uzanmak koklamak istiyor.

Arada bir cadoloz öksürüyor. Nazik nazik. Ama öksürüğün sebebi nezaket değil. Gece gezmeleri. Eski bir İstanbul hanımefendisi havasında.

Ve caddenin ta ötesinde üçüncü canlı beliriyor. Genç yakışıklı ve duygulu delikanlı. Hikayenin kahramanı. Gözleri ağır ağır önce hanımefendiyi sonra kayış mahkumunu izliyor.

Gözü köpeğin gözlerini yakaladığında, tarif olmaz bir duygu seli hayvanın zavallı gözlerinden kendi gözlerine akıyor.

Tutsaklık. Acı. Yalnızlık. Sevgisizlik. Belki ceza olsun diye bazen açlık da. Neşesi bile ha tükendi, ha tükenecek. Yine de habire hoplayıp zıplıyor.

Gencin yüreği acıyla sızlıyor. Kadının yüzü ise ıstırabın fışkırdığı acımasız bir volkan.

Çocuksu bir heves gencin yüreğini okşuyor. “Keşke bu köpek benim olsa”

Onu kurtarmak, kaçırmak istiyor. Ama kadın… Kaçırmak ne kelime, parmağının ucuyla dokunsa, karakolları başına toplayacakmışçasına nüfuzlu bir bakışa, nüfuzlu bir kokuya sahip.

Adam, köpek ve kadın. Bu üçü sanki saatlerce birbirlerine yaklaştılar. Gözgöze, yüzyüze sessizce konuştular. Çizdikleri sessiz tablo binlerce duygusal şimşekle canlandı. Köpek umutla, adam hevesle bakıştılar. İhtiyar ise ilgisiz ve aşağılayan.

Köpek genç adama doğru atladı. Adam da refleksi olarak ona. Kadın gencin gözlerine baktı. “Haydi! Cesaret genç adam. Yüreğin varsa çal onu” dedi gözleri.
Oğlan başını eğdi. Kadın ezmişti onu. Köpek durumu kavradı. Niçin’ini sormadan, “Olsun düşündün ya. Üzülme” dercesine havladı.

Adam uzaklaştı. Kadın uzaklaştı. Köpek uzaklaştı. Yaşamın bu biraraya gelişi, ilişkinin tek noktada yoğunlaşması eridi. Hiçbir şey olmamış gibi oldu.

Gece uzaklaşma seslerini biraz yankılattı. Sonra “Bu kadar yankı yeter” deyip tüm sesleri yakayıp yuttu.

Kadın zaferinden sarhoş, gururlu; kölesine sırıttı. Sırıtışı bir an sürdü. Yüksek sesle koşuşan ayak sesleri. O da ne?

Genç, delikanını salmış damarlarına, hayatının tüm coşkusuyla koşarak geliyor.

Kadının ağzından bir çığlık kopuyor. “Ne?”
“Ver onu cadı!” diyor adam.

Kadını itiyor. Köpeği kapıyor. Kadın yaşlı, soylu kıçı! üstüne düşerken “Bırak onu!” diye çığırıyor.

Adam gülüyor. Kahkahalar atıyor. Köpek neşeli. Nasıl da seviniyor zavallı. Küçük aklı her şeyin farkında.

Yaşı geçmiş, moruk, kötü yürekli görünüşüyle kaldırıma oturmuş çocuğun girdiği sokağa bakıyor. Başını önüne eğiyor. Ağlamaya başlıyor. Akan yaşlarla sırtı ve göğsü sarsılıyor. Hıçkıra hıçkıra ağlıyor.

Kimse bilmiyor ama kadın o köpeği çok seviyor. Çocuğu gibi seviyor. Sevgisini gösteremeyecek kadar çok seviyor. Islak ve hipermetrop gözleriyle tekrar karanlık sokağa göz atıyor. Bir yandan dayaşlı kulakları ince sesleri, minin sözleri, ufacık havlamaları duyuyor. Duyduğunun gerçek olup olmadığını bilmiyor.

Ve birazdan duyduğunun gerçekliğini görüyor.

Küçücük, minicik, sevimli köpeği koşa koşa kaldırımdan gelip kucağına atlıyor. Köpeğe sevinçle, şükürle sarılıyor. Köpek diliyle yüzünü, yaşlarını siliyor.
Köpeğe sarılıp öne arkaya sallanıyor. Yere bile koymaya gönlü razı gelmiyor. Kucağında köpek, yarı gülüp, yarı ağlayıp ağır ağır evine dönüyor.

Sokağın karanlığında, sağı solu çizk ve ısırıkla dolu genç, anlamazca gidişlerini izliyor.

Ve yine o hayatın bir anda odaklanan, canlıları arasında akıp giden ilişkisi hepsini sarıyor.

Köpek, kadın ve adam birbirlerinden uzakta, aynı oyunun, aynı kozanın parçaları oluyorlar.

Genç bunu anlıyor ve coşkun bir kahkaha atarak siyahi sokağa dalıyor. Kendi yoluna ve yeni bir araya gelişlere doğru gidiyor.

01.11.1994 Saat:13.05

Süleyman Sönmez

kopekvekadin
Görsel: Kirsanov | Creative Commons Lisansı ile kullanılmıştır.

TAKİP İÇİN : Yazdığım Kitaplar | Youtube | Twitter | Instagram



YORUMUNUZ NEDİR?

Yorumunuzu yazınız
İsminizi Yazınız