gobekdeligi.jpg

GÖBEK BAĞI

Bazen bir tel iplik bulurum göbek deliğimde,
Kuşkusuz fanilamdan gelmiştir ama,
Neden bilmem duygulanır, annemi hatırlarım,
Bir zaman dalar,
Suda göbek bağımdan bağlı olduğumu anımsarım.

Ne zaman bir kiraz yesem,
Sapını koparırken,
Göbek deliğiymiş gibi gelir o minik boşluk bana,

Ne zaman bir gezegenin ekseninde dönüşünü görsem
Kutuplarında görürüm göbek deliğini yine,
Ve atomda, elektronlarda,
ve her bir ışık tanesinde…

Ne zaman göbek deliğime baksam,
Görünmez bir bağın tüm insanları,
ve tüm canlıları beslediğini düşünürüm sessizce.

Dünyanın kutuplarında da enerjiden bir göbek bağı gibi gelir,
Parlak  Aurora ışıkları.

Ve düşünürüm evrenlerin de var mıdır böyle göbek bağları?

TAKİBE ALIN:

X (Twitter) Takip Edebilirsiniz: 
twitter.com/ssonmez

Bilimkurgu okumayı seviyorsanız,
Starbul ilginizi çekecektir. www.starbul.com

Youtube Kanalım: 
www.youtube.com/suleymansonmez 


Süleyman SÖNMEZ | 2 Temmuz 2007

TÜM ŞİİRLERİ EKİTAP OLARAK OKUMAK İÇİN
Biz Ezelden Sevdik

biz-ezelden-sevdik-kucuk-kapak-png

Google Play Kitaplar
Tüm Mobil cihazlar,
bilgisayar, tablet,
iPad, PC,
Mac ve cep telefonlarında okunabilir.

https://play.google.com/store/books/details/S%C3%BCleyman_S%C3%B6nmez_Biz_Ezelden_Sevdik?id=IBdCCwAAQBAJ 

TAKİP İÇİN : Yazdığım Kitaplar | Youtube | Twitter | Instagram



10 YORUMLAR

  1. Blogunuzu ilk defa ziyaret ediyorum.

    Beğendim. Şiir çok güzel.

    Türkçem ne kadar düzgün bilmiyorum, ama yukarıda yazdıklarınız da ayrıca taktire şayan!

    Hörmetle,

  2. Sevgili Şair Arkadaşım,

    Göbek deliği ile göbek bağını esas alarak; ilişkilendirmeyi evrenler arası bağlantıya kadar ulaştırmışsınız. Olsun, pek çok gerçek hayallerden doğar.
    Geniş bir düşünce ufku çizerek, belki de okuyucuyu daha geniş ufuklara yöneltmenin yolunu açmış oluyorsunuz.

    Esasen sanatçıdan istenen de budur, bu olmalıdır. Bu yöndeki başarınızı kutluyorum.

    Enver Özçağlayan

  3. Enver Bey merhaba,

    Sanırım Antoloji sitesinde de sayfanız var.
    http://www.antoloji.com/siir/sair/sair.asp?sair=57082

    Fakat ben sitede kayıtlı olan Süleyman SÖNMEZ değilim. Zaten şiirlerimizin üslup farkından da anlarsınız. Bu ilginç bir tesadüf, kendisini tanımıyorum ama iki isim soyad özdeşliği ve ikimizin de şiir yazıyor olması işi karıştıracağından Antoloji sitesine üye olmadım.

    Şiirlerimin genelinde sıradışıyı tercih etmemin en önemli nedeni şuur açılımları ve öz farkındalığı hedeflememdir.

    İnsanların alışık olmadığı bu stile verdikleri olumlu tepki doğru yolda olduğumu hissettiriyor.

    20 yıldan fazladır şiir yazıyorum. Şiirle kazandığım yarışmalar da oldu. Ancak maalesef kitap basmak hevesimi tatmin edemedim. Şiir kitabı bastırmak da satmak da çok zor. Çünkü o lezzet yeterince bilinmiyor ülkemde.

    Ben de sitemde yayınlamaya karar verdim. Önce tasdix sistemi ile kayıt altına alarak çalınmalara karşı yasal güvence altına almayı ihmal etmedim.

    Böylece bastırsaydım şiir kitabım kaç bin kişiye satılacaktı bilmem ama sitemde tüm şiirlerim belki yüzbinlerce insana ulaştı. Ulaşmaya devam ediyor. Belki bir gün bir yayınevi bunu farkeder ve kitap formatına gelir.

    Gelip ziyaret ettiğiniz profesyonel eleştirilerinizle değer verdiğiniz için çok mutlu oldum.

    Sizleri her zaman beklerim Enver Bey.

  4. Berbat bir şiir. Az biraz Sunay Akın taklitçiliği olmuş. Şiirin berbatlığı şiirsel sesi yakalayamamış olmasından ileri geliyor.

  5. Günay, eleştirinizi saygıyla karşılıyorum. Ama ufak bir açıklama yapma ihtiyacındayım. Sunay Akın gönüllerimizin şairi olmasına karşın 1980’li yıllardan beri şiir yazıyorum. Kendisinin tarzını okumadan önce de en az 5 farklı üslupla şiir yazıyordum.

    Şiir kategorisine girerseniz http://www.gunesintamicinde.com/category/siir/ tam istediğiniz gibi uyaklı şiirler, aşk şiirleri vb. bulabilirsiniz. Ayrıca düzyazı / nesir ile nazımın bileşkesi olan ve deneysel bir tarz olan şiirleri de bulabilirsiniz. Kısacası burada alışıldık kültürel eserler olduğu gibi tuhaf eserler de var. Aslında tüm sanatçıların böyle deneysel çalışmaları vardır. Tek farkla onlar çoğunlukla cesaret edip yayınlamazlar 🙂

    Yazdığım bir kaç şiirin linkini ekliyorum.
    http://www.gunesintamicinde.com/muhtesem-gunler/
    http://www.gunesintamicinde.com/yagmurlu-sabah/
    http://www.gunesintamicinde.com/heek-i-sems-gunesle-alay-eden/
    http://www.gunesintamicinde.com/sekil-ve-mana-rakkas-ve-golge/
    http://www.gunesintamicinde.com/mucevher-gozler/
    http://www.gunesintamicinde.com/ask-ugruna/
    http://www.gunesintamicinde.com/ruyalar-kenti/
    http://www.gunesintamicinde.com/goge-ucan-ikarus/
    http://www.gunesintamicinde.com/istanbul-sen-olmustu/
    http://www.gunesintamicinde.com/dusunce-yiyen/

  6. Süleyman bey,

    Beni şaşırttıkça şaşırtıyorsunuz. Pek bu blog cangılına alışık olmadığım için biraz afallamış da olsam içimden geleni yazayım dedim.

    ‘Göbek Bağı’ şiirini estetik veya şiir ilmi açısından değerlendirmek çok ikincil bir şey: meseleyi ne güzel çarçabuk F.H. Dağlarca gibi koyuvermişsiniz. Bu kadar. Gerisini düşünsünler…

    Gelelim bizim El Cezeri’ye: Dün, adınını bile hatırlayamadan, dersimde (akademi) o’nu işledim. Tabii bugün bütün günüm onu araştırmakla geçti. Kendisiyle 70’li yılların sonunda tanışmıştık. Fizik mühendisliğini terk etmemde etkisi olmuş mudur bilemem, ama bloglarda rastladığım, cizreli olup da bilgisayar müh. bölümünde okuyan genç arkadaşlarımızın tatlı heyacanı sarmıştı beni de o tazecik yıllarımda. Evet bilim adamı oldum (müh. değil ‘hiyel’ci).

    Onu hep içimde yaşattım. Ne Cizre’yle ne de herhangi bir hamasi, dinî millet duygusuyla alakam olmadan. Ortak heyecanımız aynı heyecan ama benim Ebuliz yorumum farklı. Daha Gülhane’deki müzeyi gezmediğim için kuduruyorum ve ihmalkarlığımdan utanıyorum (çocukluğu Gülhane yakınlarında geçmiş eski bir İstanbullu olarak!). bir heyecanı ilmi bir meraka çevirmekti amaç. Gizlice oldu belki veya daha olmadı. Ama bugün Cezeri hayranlarını okudukça (o fil’in herkes başka bir tarafına dokunuyor -bütünü kim görecek kim anlayacak bakalım) göğsüm kabardı. Beni (30 yıldır gizliden yöneten) bu fili buldum gene. O asla mekanik ilminin babası değildir(bence). O, göçebe ilminin son temsilcisidir (science nomade/nomadic science). Sitenizde sanatcı Tinguely’in adını gördüm. Bu pist veya perspektiften bakan tek kişinin tek satırına rastladım: “o zamanki insanlar bayağı eğleniyorlardı herhalde bunların karşısında…”

    Anthro’nun (www.pilli) da vurguladığı gibi: bizim ilim ve insan anlayışımız o zamanın insanlarını anlamaya yetmiyor. Aynı Çinlilerin binlerce buluşu ‘bulduktan sonra’ (emperyal ilme katkısı olmayanları) bir kenara atıp unutulmaya terketmeleri gibi ya da İnka-Aztek’lerin tekerleği icat edip çocuk oyunlarında kullanmakla yetindikleri gibi. Bu oyuncu saatlerden (Paskalya yumurtası sürprizi gibi) Petersburg’daki Hermitage’da ve British Museum’da bir dolu var. ama orijinali Cezeri’de. Bence ondan da daha orginali de belki Hindistan’da (belki Buhara belki Semerkant belki Bağdat ve Şam’da…) . “abdest alma makinası” ne kadar komikse (ya da şafice’yse?), budistlerin dua okuma makinası, ya da Japon Şinto’ların ipek kumaşlara çizilen (kaligrafi-hat) ve asılıp rüzgar tarafından okunmaya bırakılan duaları (dizeleri) da o kadar dahiyanece… İlim heyecanın ötesinde bazı metodik okumaları da gerektiriyor.
    Diderot’nun ansiklopedi’sinde bile hala Cezeri paradigması’ndan bir şeyler var gibi.

    Da Vinci’nin onu okuduğunu hangi kaynaktan bulmuşlar acaba. Ya da amiyane bi soru: Londra metrosundan sonra dünyadaki ikinci ‘metro’ olan İstanbul’daki tünel (Karaköy-Pera arası) neden 100 yıl boyunca tek santim ilerlemeden kaldı?

    Saygılar. Eşiniz hanfendiye de hürmetler

    Melih

  7. Melih Bey yoğun yorumunuzu keyifle okudum. Ama düşündüm sonradan bu sayfadan geçenlere izahat lazım.

    Ebuliz’den bahsettik. Bu bilimadamı tasarımcı su mekanikleri uzmanı ve daha pek çok şeyde zamanın çok ötesinde müthiş insanımızı anlatmak için bir site açmıştım. http://www.ebuliz.com

    Bu kinetik sanatı günümüz denebilecek Jean Tingualy ve yeni çağın Leonardoları ile karşılaştırmak zamansal farklılığa rağmen mümkün. Çünkü tümünün esinlenişinde dünya algısını değiştiren mekaniğe ruh katan bir sanat da ilerliyor.

    Bu buluşların pek çoğunu görmek dokunmak ve denemek şansına eriştim. Keza Gülhane’deki müze hakkında da çok detaylı bir dosya hazırlamıştım. Ancak müze yönetiminin son derece kaba davranışları sonucu dosyayı yayımlamaktan vazgeçtim. O yönetim değişene dek de yayımlamayacağım.
    Böylesine kaliteli bir çalışma belki de ancak böyle kötü yönetilebilir. Neyse bu bir yerde vizyon meselesi. Kapısından girdiğimde El-Cezeri’nin Fil sırtındaki adam heykelini gördüm. Çalışmıyordu ve elektrik kullanılan aksamı vardı. Yine de tüm parçaların detaylı analizini çıkarıp 3d animasyonla ve 2d çizimlerle karşılaştırdım. Oldukça başarılı bir uyarlama görmenizi öneririm.

    Şüphesiz biliminsanları ve sanatçılar geçinmek ve toplumda kabul görmek zorundalar hangi dinde hangi zamanda hangi coğrafyada yaşamışlarsa o kalıba uygun motifte üretimde bulunmuşlar. Tıpkı Leonardo’nun savaş makineleri ile zengin finansörleri etkilemeye çalışması gibi.

    Son olarak “Göbek Bağı” şiirine gelince, belki de dünya tarihinde ilk kez okuyucu yazarı şairi yerden yere vurabiliyor ya da doğrudan iletişime geçebiliyor.

    Bu yeni iletişim şeklinin ilk kuralı Tanrı yazarların devrinin geçtiği ve okura açıklama yapmanın ve gerekli sanatsal altyapıyı hazırlamanın gerektiği.

    Düşünün ki sanatta insan bedeni ile çizilmiş resimler var. Fırça yerine bedenler kullanılmış. Böyle sayısız deneysel çalışmayı sanatın içinde olmayana aktarmak zordur. İlk başta saçma gereksiz ve genel sanatın dışında görünür.

    Aynı şiir denince sadece uyak dörtlük hece uyumu ve bir zamanlar failatün failün aramak gibi. Her zamanın şiiri farklıdır. Gerektiğinde tek kelime bile şiir olabilir. Yeter ki içindeki duygu, okuyanın kalbinde patlasın.

YORUMUNUZ NEDİR?

Yorumunuzu yazınız
İsminizi Yazınız